Kâinatın Birliği ve İnsanlığın Umudu: Gafletten İrfana Bir Seyahat

Kâinatın Birliği ve İnsanlığın Umudu: Gafletten İrfana Bir Seyahat

Kâinat, içinde yaşadığımız bu muazzam varlık âlemi, her zerresiyle bir sanat eseri, her anıyla bir mucize. Bu eşsiz düzenin arka planında yatan yüce kudretin idraki, insanı derin bir tefekküre sevk eder.
Risale-i Nur’da belirtildiği gibi, “Sultan-ı Kâinat birdir, her şey’in anahtarı O’nun yanında, her şey’in dizgini O’nun elindedir; her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”
Bu sözler, varoluşun merkezine Allah’ı koymanın, tüm korku ve endişelerden arınmanın yegâne yolu olduğunu en çarpıcı şekilde ortaya koyar.
Zira Lem’alar’da da ifade edildiği üzere,
“Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz’dan başka hangi sebep var ki, en ince ve en gizli hatırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, ahiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak? Hâşâ, Zât-ı Vâcib’ül-Vücud’dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette onun izni ve iradesi olmadan imdad edemez ve halaskâr olamaz.”
İnsan, ancak her şeyin dizgini elinde olan mutlak kudrete sığındığında, gerçek anlamda huzura kavuşur.
Hayatın kendisi de bu ilahi kudretin bir tecellisidir. Risale-i Nur – Sözler’de geçtiği gibi:
“Hayatın bir kelime-i mektubedir. Kalem-i kudretle yazılmış hikmet-nüma bir sözdür. Görünüp ve işitilip esma-i hüsnaya delâlet eder.”
Kelebeğin narin kanatlarından gülün eşsiz kokusuna, her bir canlı ve cansız varlık, Allah’ın güzel isimlerinin birer yansıması, O’nun kudretinin birer şahididir. Bu tefekkür, kalpleri açar, idraki berraklaştırır ve varoluşa karşı hayranlık uyandırır.
Bu idrakle dolu bir bakış açısıyla, Bediüzzaman Said Nursi, içinde bulunduğu zorlu şartlara rağmen İslam âleminin geleceğine dair sarsılmaz bir inanç beslemiştir. Tarihçe-i Hayat, Risale-i Nur’da şöyle der:
“Ben kendi elemlerime tahammül ettim fakat ehl-i İslâm’ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin, en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim. Fakat bir ışık görüyorum ki o elemlerimi unutturacak inşâallah.”
Bu sözler, bir İslam âliminin ümmetine duyduğu derin sevgiyi ve onların acılarını kendi canında hissetme şefkatini gözler önüne serer. Ancak bu üzüntü, yeis ve karamsarlığa kapılmaz; bilakis, geleceğe dair bir umut ışığı taşır.
Nitekim bu umut, Emirdâğ Lâhikası’nda daha net bir şekilde ifade edilir:
“Ben dünyaya işittirecek bir derecede kanaat-i kat’iyem derim: İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak ve hâkim, hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak. Öyle ise şimdiki kader-i ilâhî ve kısmetimize razı olmalıyız ki bize parlak istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş.”
Bu tarihi ve ibretli sözler, Bediüzzaman’ın sadece kişisel bir beklentisi değil, aynı zamanda Kur’an’ın ve imanın evrensel hakikatlerine dayanan sarsılmaz bir öngörüsüdür.
İslamiyet’in gelecekteki hakimiyetine olan inanç, bugünkü zorluklara rağmen sabrı ve tevekkülü öğütler.
Bu, özellikle Osmanlı’nın çöküş döneminde, İslam dünyasının yaşadığı sıkıntılara rağmen bir diriliş müjdesidir.
Ancak bu parlak istikbale ulaşmak için geçmişten ders çıkarmak elzemdir.
Filistin’de yaşanan Nablus Savaşı gibi tarihi hadiseler, bizlere önemli ibretler sunar.
Kayıtlarda az bahsedildiği belirtilen ve 70.000 Osmanlı askerinin tek kurşun atmadan İngilizlere teslim olduğu iddiası, eğer doğruysa, büyük bir hıyanet ve gaflet örneğidir.
“BİR KOMUTANIN GÖREVİ SAVAŞMAKTIR, ONA GÜVENİP GÖREVLENDİRENLERE İHANET EDİP HABERSİZ KAÇMAK DEĞİL! ÇANAKKALE’DE ÖLMEYİ EMREDEN, FİLİSTİN’DE NEDEN CEPHEDEN KAÇAR VE SONRA İNGİLİZLERLE ANLAŞMA YOLUNA GİTMEK İSTER?” şeklinde dile getirilen sorgulama, sorumluluktan kaçanların ve ihanet edenlerin tarihin vicdanında nasıl yargılanacağını gösterir.
Bu tür olaylar, sadece askeri bir yenilgi değil, aynı zamanda manevi ve idari bir çöküşün de göstergesi olabilir. Gelecek, ancak geçmişten ders çıkarılarak inşa edilebilir.

Tüm bu fani dünyanın gelip geçiciliğini ve ebedi hayata dönüşü ise “Ölüm” hakikati en net şekilde ifade eder.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Sözler’deki ifadeleriyle: “Ölüm, bu âlem-i fâniden âlem-i bâkiyeye gitmektir. Ölüm, ehl-i hidayet ve ehl-i Kur’an için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmağa vesiledir. Hem hakikî vatanlarına girmeye vasıtadır.”
Bu, ölümü bir son değil, bir başlangıç, bir vuslat olarak gören müminane bir bakış açısıdır. Fani dünyadan baki âleme geçiş, gerçek vatana dönüştür.
Ve bu dönüş yolculuğunda bizi çağıran, tevhidin en gür sesi olan ezandır.
Mektubat’ta yer alan ifadeyle: “Ezanın faydası, yalnız bir köy ahalisini namaza davet değil, belki kâinat sarayında mevcudata karşı umum mahlukat namına bir ilân-ı Tevhid olduğunu beyan eder.”
Ezan, sadece insanları namaza çağırmakla kalmaz, aynı zamanda tüm varlığın, tüm mevcudatın bir ağızdan Allah’ın birliğini ilan etmesidir. Bu ses, kâinatın kalbinden yükselen bir tevhid sedasıdır.
Öyleyse, bu dünyadaki varlığımız, ilahi kudretin bir tecellisi, hayatımız ise bir tefekkür ve mücadele meydanıdır. Kâinatın Sultanı’nı bilmek, hayatın anlamını kavramak, gençliğin emanetini doğru kullanmak ve geçmişin derslerinden ibret almakla mümkündür. Gelecek, Kur’an’ın ve imanın hakimiyetinde olacaksa, bize düşen, bu kutlu yolda sebat etmek ve ebedi âleme layık bir hazırlık içinde olmaktır.

Özet:
Bu makale, kâinatın birliğini ve Allah’ın mutlak kudretini anlatarak başlamış, hayatın ilahi kudretin bir eseri olduğu fikrini işlemiştir. Bediüzzaman Said Nursi’nin İslam ümmetinin acılarına duyduğu şefkat ve İslamiyet’in gelecekteki parlaklığına olan sarsılmaz inancı aktarılmıştır.

Nablus Savaşı örneği üzerinden tarihi ihanetlerin ve sorumluluktan kaçışların ibretlik yönüne değinilmiş, geçmişten ders çıkarmanın önemi anlatılmıştır.

Ölümün mümin için bir yok oluş değil, ebedi bir vatana geçiş olduğu ve ezanın sadece bir namaz çağrısı değil, evrensel bir tevhid ilanı olduğu konularına değinilmiştir.
Makale, tüm bu unsurların, insanın kâinatla olan ilişkisi ve ebedi saadete yönelik sorumlulukları açısından bir bütünlük oluşturduğunu ortaya koymaktadır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 19th, 2025