Sonsuzluk Yolculuğunda Aşkın ve Hakikatin Rehberliği
Sonsuzluk Yolculuğunda Aşkın ve Hakikatin Rehberliği
Kâinatın varoluşunun temelinde yatan sır, muhabbetle örülmüştür. “Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır.” der Risale-i Nur.
Bu derin ifade, sadece kozmik bir düzeni değil, aynı zamanda varoluşun ta kendisinin ilahi bir aşkla yaratıldığını ve bu aşkın her şeyi bir arada tutan yegane bağ olduğunu işaret eder. İnsan ise, bu engin kâinatın en cem’i meyvesi, en kıymetli neticesidir. Kalbine bahşedilen kâinatı istila edecek kadar geniş bir muhabbet hissi, aslında insanın yaratılış gayesinin ve ilahi tecellilerin bir yansımasıdır. Bu muhabbet, bilimin en derin araştırmalarından, teknolojinin en ileri uygulamalarına kadar her alanda, insanı sürekli daha ileriye, daha mükemmele sevk eden bir ilham kaynağıdır.
Ancak bu dünyada, fani olanın cazibesi, bizleri gerçek ve ebedi olanın peşinden alıkoyabilir.
Hazreti Ebubekir (r.a.)’ın boş ceviz hikayesi, bu acı gerçeği ne kadar da çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor: Uğruna didindiğimiz, kavga ettiğimiz dünyanın aslında içi boş bir cevizden ibaret olabileceği ibreti.
“Meşâgil-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzuli bir surette karıştığın ve karıştırdığın malayani meşgalelerdir. En elzemini bırakıp güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malumat ile vakit geçiriyorsun.”
Bu cümleler, dijital çağın getirdiği bilgi bombardımanı ve dikkat dağınıklığı çağında daha da anlam kazanır. Teknolojinin nimetleri, eğer doğru kullanılmazsa, bizi asıl amacımızdan, kendimizi okumaktan ve sonsuzluğa hazırlıktan alıkoyabilir.
Oysa “Ecel gizli olduğundan, her bir günde ölmek ihtimali var.” Bu hakikat, bize her anın kıymetini, her nefesin bir emanet olduğunu hatırlatır. Fani bir dünyanın geçici lezzetlerine kapılmak yerine, ebedi hayat için çalışmak elzemdir.
“Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır.” Zira “Evet, madem ezelî, ebedî bir ALLAH var; elbette Saltanat-ı Ulûhiyetinin sermedî bir medârı olan ÂHİRET vardır.”
Ahiret inancı, sadece bir ölüm sonrası yaşam beklentisi değil, aynı zamanda bu dünyadaki her eylemin bir karşılığı olduğunu, adaletin nihai tecelligahı olduğunu gösteren bir ilahi nizamın temel direğidir.
Karşılaştığımız her türlü sıkıntı, zorluk ve imtihan da aslında bu sonsuzluk yolculuğunun bir parçasıdır.
“Madem hakikat budur. Biz küçücük sıkıntılarımızı ‘kinin’ gibi bir acı ilaç bilip sabır ve şükretmeliyiz, ‘Yâhu bu da geçer’ demeliyiz.” Bu bakış açısı, musibetlere karşı isyan etmek yerine, onları bir terbiye ve arınma vesilesi olarak görmeyi öğretir. Tıpkı ilaçların acılığı gibi, bazen hayatın acı tecrübeleri de ruhumuzu olgunlaştırır ve bizi hakikate daha da yaklaştırır.
Bu dünyada doğru yolu bulmak ve tevfik (ilahi yardım) elde etmek için ise “Kur’an’ı dinle ve hükmüne muti’ ol ve ona yapış ve ahkâmıyla amel et.”
Bu, sadece bir dini emir değil, aynı zamanda hayatın karmaşık denklemlerini çözen, insanı huzura ve saadete ulaştıran ilahi bir programdır.
Kur’an, kâinatın büyük kitabının bir tefsiri, insana kendi iç dünyasını ve dış âlemi okuma rehberidir.
Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi, “Kitaplardan önce kendimizi okumaya çalışalım.” Kendini bilmek, fıtratındaki ilahi sırrı keşfetmek, Kur’an’ın rehberliğinde mümkündür. Zira insanın kendi fıtratı da, Allah’ın kainata yerleştirdiği “kavanin-i âdetullah”tan, yani ilahi yasalardan biridir. Bu yasalara uyum sağlamak, hem bireysel hem de toplumsal alanda başarı ve huzurun anahtarıdır.
Sonuç olarak, hayat, muhabbetle örülmüş, fani ile baki arasında bir köprüdür. İnsan, bu köprüde ilerlerken, boş dünya meşgalelerine takılıp kalmak yerine, her an gelebilecek ecel bilinciyle ahiretine yatırım yapmalı, Kur’an’ın hikmetli yol göstericiliğinde kendini tanımalı ve ilahi kanunlara uygun hareket etmelidir. Gerçek saadet ve lezzet, bu bilinçli yaşamda, sonsuzluk hedefine odaklanmakta gizlidir.
Özet:
Makale, kâinatın muhabbetle var olduğunu ve insanın kâinatın özü olarak bu muhabbeti kalbinde taşıdığını belirtir. Dünyevi boş meşgalelere dalmanın ve fani olanın peşinden koşmanın boş ceviz misali ibretlik bir yanılgı olduğunu ifade eder.
Ecelin her an gelebileceği hakikatiyle, asıl çalışılması gerekenin ahiret hayatı ve kabrin arkası olduğu ifade edilir. Karşılaşılan sıkıntıların sabır ve şükürle aşılması gereken birer imtihan olduğu anlatılır.
Makale, doğru yolun ve ilahi yardımın Kur’an’a tabi olmakla ve ilahi kanunlara uygun hareket etmekle mümkün olacağını, insanın asıl görevinin ise “kitaplardan önce kendini okumak” olduğunu hatırlatarak sona erer.