Rahmetin Kanatları Altında: Gurbetten Vatan-ı Asliye Dönüş

Rahmetin Kanatları Altında: Gurbetten Vatan-ı Asliye Dönüş

İnsanoğlu, varoluşundan itibaren bir arayış içindedir. Kimi zaman maddi dünyada, kimi zaman manevi derinliklerde huzur ve aidiyet arar. Ancak gerçek aidiyet, mutlak hakikatin ve sonsuz kudretin sahibi olan yaratıcıyla kurulan bağda saklıdır.
“Mâdem Rahîm bir Hâlık’ımız var; bizim için gurbet olamaz. Mâdem O var; bizim için her şey var.”
Bu derin cümle, varoluşsal yalnızlığın ve yabancılığın ancak Yüce Yaratıcı’ya yönelmekle aşılabileceğini ifade eder. Bilimsel çalışmalarımızda ulaştığımız her keşif, teknolojinin sunduğu her imkân, aslında bu Rahîm Hâlık’ın eserlerinin birer tecellisidir. Bir programcının yazdığı kod nasıl ki bir yazılımın işleyişini belirlerse, kâinatın programı da ilahi iradeyle mükemmel bir düzen içinde işler. Bu ilahi düzenin farkına varmak, insana evrenin içinde yalnız bir nokta değil, aksine en değerli varlık olduğu hissini verir.
Tarihin sayfaları, insanlığın bu ilahi bağdan uzaklaştığında düştüğü hezimetlerle doludur. İnsanın kendini Allah’a hakiki kul addetmeyip, başkalarını, hatta kendi nefsinin arzularını rab edinmesi, ona musibetleri musallat eder.
Zira “Allaha hakikî Abd olan, başkalara Abd olamaz. Birbirinizi – Allahtan başka – kendinize Rab yapmayınız!..”
Bu ilke, sadece bireysel özgürlüğün değil, toplumsal düzenin de temelini oluşturur. Tarih boyunca, zalim iktidarların, şahısların veya ideolojilerin peşinden giderek hüsrana uğramış toplumlar, bu ilahi uyarıya kulak vermemenin bedelini ödemişlerdir. Bilimin ve teknolojinin kötüye kullanılması, bencillik ve hırs uğruna yapılan programlamalar da aslında bu “başkalarına rab edinme” hastalığının modern tezahürleridir.
Peki, bu varoluşlu yolculukta neye tutunacağız? İnsanlığın dermanı nedir?
Bir doktora sorulan “En etkili ilaç nedir?” sorusuna verilen “İlgi ve sevgidir.
Ya işe yaramazsa? O zaman dozunu artırın” cevabı, sadece bireysel ruh sağlığı için değil, toplumsal şifa için de bir reçetedir. Kâinatın yaratılış sebebi olan muhabbetin, insanlığın da yegane kurtuluş reçetesi olduğunu gösterir. Zira ilahi ilgi ve sevgiye layık olmanın yolu, kulların birbirine ve tüm mahlukata karşı merhametli ve ilgili davranmasından geçer. Bu, aynı zamanda İslam’ın temel düsturlarından biridir.

***********

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin ifade ettiği gibi, “İnşâallah yine Arablar ye’si bırakıp İslâmiyet’in kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesanüd, ittifak ile el ele verip Kur’an’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir.”
Bu, sadece tarihi bir temenni değil, aynı zamanda İslam ümmetinin yeniden dirilişi için bir yol haritasıdır. Geçmişte Endülüs’ten Osmanlı’ya kadar bilimde, sanatta ve yönetimde zirvelere ulaşan İslam medeniyeti, bu birliğin ve tefsir ışığında Kur’an’ın evrensel mesajını tüm dünyaya ulaştırmanın önemini isbatlanmıştır.
Türklerin ve Arapların tarihsel olarak omuz omuza vererek gerçekleştirdiği büyük medeniyet atılımları, bu ilahi programın somut birer göstergesidir. Geleceğin teknolojisi ve programlaması da bu ittifakla, insanlığın yararına kullanılmalı, bilgi ve hikmet tüm dünyaya yayılmalıdır.

Bu büyük yürüyüşte, insan da kâinatın bir fihristi, yani özeti gibidir.
“Evet nasılki Fatiha Kur’ana, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir.”
Fatiha Suresi nasıl ki Kur’an’ın bütün mesajlarını özünde barındırıyorsa, insan da tüm kâinatın küçültülmüş bir modeli, ilahi isimlerin bir aynasıdır.
Namaz ise, tüm güzel amellerin, iyiliklerin ve ibadetlerin bir özeti, bir programı mahiyetindedir. Namaz, insanı Yaradan’la doğrudan bir ilişkiye sokar, ruhunu arındırır ve ona bu dünyadaki “gurbet” hissini unutturarak gerçek vatanına, yani Rabbi’ne yakınlaştırır.

Sonuç olarak, her şeyin mutlak sahibi olan Rahîm Hâlık’a aidiyet bilinci, bizi gurbet hissinden kurtarır ve her şeyin mümkün olduğu inancını aşılar. Başkalarını rab edinme tehlikesinden sakınarak, ilgi ve sevgiyle yaralarımızı sarabiliriz.
Tarihten ders çıkararak, İslam’ın kahraman ordusu olan Türkler ve diğer Müslüman milletler el ele vererek Kur’an’ın evrensel mesajını yeniden yüceltebiliriz. Ve en önemlisi, kendimizi kâinatın bir özeti olarak bilip, namaz ile tüm hasenatı cem ederek, bu dünya gurbetinden ebedi saadete doğru emin adımlarla ilerleyebiliriz.

Özet:
Makale, Rahîm bir Yaratıcı’nın varlığıyla insanın gurbet hissinin ortadan kalktığını ve her şeye sahip olunduğunu anlatır. İnsanın, Allah’a kul olmak yerine başkalarını kendine rab edinmesinin musibetlere yol açtığını belirtir.
En etkili ilacın “ilgi ve sevgi” olduğu fikriyle, bu değerlerin toplumsal şifa için önemini ele alır.
Tarihi bir perspektifle, Türklerin ve Arapların İslamiyet’in bayrağını yeniden yükseltme potansiyelini Bedîüzzaman Said Nursî’nin sözleriyle aktarır.
Son olarak, insanın kâinatın bir özeti, namazın ise tüm iyiliklerin fihristi olduğunu ifade ederek, bu bilinçle hareket etmenin kişiyi dünya gurbetinden kurtarıp gerçek saadete ulaştıracağını anlatır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 18th, 2025