Her Şeyin Dili: Kâinatın Sonsuz Kudret ve Hikmet Aynası

Her Şeyin Dili: Kâinatın Sonsuz Kudret ve Hikmet Aynası

İnsanlık var olduğu günden bu yana kâinatın sırlarını çözmeye, onun engin manalarını idrak etmeye çalışmıştır. Kimi zaman bilimin merceğiyle atom altı parçacıkların derinliklerine inmiş, kimi zaman yıldızların ve galaksilerin sonsuzluğunda kaybolmuşuzdur. Ancak bu arayışta, her bir zerrede tecelli eden ilahi sanatı ve hikmeti göz ardı etmek, en büyük yanılgı olacaktır.

Bediüzzaman’ın beyan ettiği gibi, “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusasıyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlık’ı tanıttırırlar.”
Bu söz, bilimin sadece maddeyi değil, aynı zamanda manayı da keşfetme aracı olduğunu, her bir bilim dalının kendi özgün diliyle Yaradan’ı anlattığını bize fısıldar.

Fizik, evrenin enerji ve madde arasındaki ilişkiyi E=mc^2 formülüyle açıklarken, biyoloji DNA’nın sarmal yapısında hayatın mucizevi kodlarını barındırır. Jeoloji, dağların katmanlarında milyarlarca yıllık bir tarihi fısıldar. Tüm bunlar, sadece cansız ve kör doğa kanunları değil, adeta bir ressamın tablosundaki fırça darbeleri gibi, Sonsuz Kudret ve İradenin delilleridir. Teknoloji ve programlama da aslında bu kâinat programının birer küçük taklitleri gibidir; her bir algoritma, ilahi düzendeki kusursuz işleyişin bir yansımasıdır.

Ancak insanlık tarihi boyunca, bu hikmet perdesini aralamakta zorlandığımız zamanlar da olmuştur. Günahlar ve zulümlerle kalbimiz karardığında, kâinattan bize sunulan rahmet kapıları da kapanır gibi olur.
“Hattâ deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zalimlerden şekva ediyorlar ki; onların yüzünden yağmur kesilir, hatta bizim de nafakamız azalır” hadisi, insan fiillerinin sadece kendi üzerinde değil, tüm ekosistem üzerinde ne denli derin etkiler bıraktığını ibretli bir şekilde ortaya koyar.
Bu, çevresel felaketlerden sosyal huzursuzluklara kadar pek çok sorunun temelinde, ilahi düzene aykırı hareket etmenin yattığına dair düşündürücü bir uyarıdır.

Fakat tüm bu zorluklara rağmen ümitvar olmak, müminin şiarıdır. “Evet Ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm’ın sadâsı olacaktır!” müjdesi, sadece bir inanç beyanı değil, aynı zamanda tarihsel bir hakikatin de yansımasıdır.
İslam medeniyeti, bilim ve sanatın altın çağını yaşarken, bu topraklara iman ziyafeti altında gerçek medeniyetin, fen ve sanat çiçeklerinin açmasına vesile olmuştur. Bu, geçmişten alınan bir dersle geleceği inşa etme sorumluluğumuzu hatırlatır.

*********

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur Külliyatı, bu derin manaları çağımıza taşıyan eşsiz bir tefsirdir. Hastalıkları bile “AH” yerine “OH” demeye çağırması, ilahi rahmetin her musibette gizli olduğunu anlamamızı sağlar. Her bir hastalığın, sabır ve şükürle aşıldığında bir arınma vesilesi olabileceğini anlatır. Aksi takdirde;
Zira “Hâlık-ı Rahîm en sevdiği ibadına hastalıkları vermezdi.” Bu bakış açısı, insana karşılaştığı zorluklar karşısında dayanma gücü ve derin bir teslimiyet bahşeder.

Sonuç olarak, “Sultan-ı kâinat birdir, her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir; her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”
Bu ifade, tüm arayışlarımızın nihai hedefinin Yüce Yaradan’ı tanımak ve ona teslim olmak olduğunu açıkça ortaya koyar. Zira gerçek huzur, sonsuzluğun kapısını aralamak, “Ebedî ömrün önündedir” bilinciyle bu fani ömrü Salih amellerle inşa etmektir.

Kâinatın her bir zerresi, göklerin ve yerin tüm kitapları ve peygamberler, O’nun uluhiyetini ve vahdaniyetini ilan eder. Unutmayalım ki, bu dünyada yaptığımız her şeyin karşılığını göreceğiz. Allah kullarına zulmetmez, adildir ve iman edip Salih amel işleyenlerin mükafatlarını tastamam verecektir.

Özet:
Bu makale, kâinatın her bir varlığının ve bilimin her bir dalının kendi özel diliyle Allah’ı ve O’nun sonsuz kudretini anlattığını anlatır. Fizikten biyolojiye, jeolojiden teknolojiye kadar her şeyin ilahi sanatın birer delili olduğu belirtilir. İnsan fiillerinin, özellikle günahların, kâinatın düzeni üzerindeki olumsuz etkileri hadisler ışığında ele alınır. Ancak tüm zorluklara rağmen ümitvar olmanın ve İslam’ın bilimle olan güçlü bağının önemi anlatılır.

Risale-i Nur’dan yapılan alıntılarla hastalıkların manevi boyutu ve ilahi rahmetin tecellisi açıklanır.

Makale, insanın nihai hedefinin Yaradan’ı tanımak ve O’na teslim olmak olduğunu, çünkü gerçek huzur ve ebedi kurtuluşun bu yolda bulunacağını ifade eder.
Son olarak, ilahi adaletin tecellisine ve Salih amellerin mükafatlandırılacağına dikkat çekilir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 18th, 2025