Asrın Gaflet Perdesi ve İmanın Kurtuluş Yolu

Asrın Gaflet Perdesi ve İmanın Kurtuluş Yolu

İnsanoğlu, içinde bulunduğu asrın çetin şartlarında, varoluş gayesinden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Modern medeniyetin getirdiği sefahat ve gaflet perdesi, dünyayı bir köy şekline soksa da, aynı zamanda beşeriyet ruhundan dünyaya nazır pek çok menfez açmış, insanı asıl hakikatlerden uzaklaştırmıştır. Mesnevî-i Nuriye’de bu durum şöyle ifade edilir: “Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Ta’dili, büyük bir himmete muhtaçtır. Ve keza beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfez açmıştır. Bunların kapatılması ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.” Bu menfezlerin kapanması, ancak İlahi lütufla ve büyük bir himmetle mümkündür.

İnsan, fani ömrünü ne uğruna harcadığını sorgulamak zorundadır. Risale-i Nur’un Barla Mektupları’ndan yansıyan bir hikmet: *”Madem herşey helâk olacak, ey zayıf insan! Bundan senin, şemse nisbeten bir zerre bile olmayan hayatının da hissesi olduğunu anla, aklını başına topla, yaratılışındaki hikmeti düşün, haddini bil, ömür ve hayatını, sana saadet-i ebediyeyi temin edecek şeylerle geçir.”
Güneşe nisbetle bir zerre kadar dahi olmayan ömrümüzü, ebedi saadeti kazandıracak işlere yöneltmek, akıl sahiplerinin yegane görevidir. Zira bizi yoktan bu denli hikmetli bir surette inşa eden O Yaratıcıdır ki, bizi ahirette de diriltecektir.

Bu noktada, çağımızın en vahim problemlerinden biri olarak karşımıza çıkan, anne-babaların çocuklarının eğitimine yönelik yanlış öncelikleridir.
Çocuklarını futbol, tenis, yüzme gibi dünyevi kurslara gönderirken, Kur’an kursu teklifine “Ama çocuğun okulu var, dersleri var…” diyerek engel olmaları, acı bir hakikattir.
Kur’an’a üvey evlat muamelesi yapıldığı sürece, bu nesildeki ahlaki çöküşün devam edeceği aşikardır.
Yarın ahirette çocukların, “Ya Rabbi, ben öğrenecektim ama annem-babam engel oldu!” diye şikayetçi olmaları, kimsenin arzu edeceği bir durum değildir.
“O şefkat
li valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor.”(Lemalar)

Unutulmamalıdır ki, “Sizi Sekar denilen bu çılgın ateşe sürükleyen nedir?” denildiğinde Derler ki; “Biz Namaz kılanlardan değildik” (Müddessir 42/43).

Namaz, kul ile Rabbi arasındaki en güçlü bağlardan biridir ve onu terk etmek, manevi bir yıkıma yol açar.
İman hizmeti uğrunda karşılaşılan zorluklar, zahirde zararlı gibi görünse de, hakikatte bir nimettir. Zira “Zahmette rahmet vardır. İman hizmeti uğrunda başımıza ne gelse hayırdır.” Bizler, başımıza gelecekleri düşünmekle değil, hizmet-i Kur’aniye ile mükellefiz. Rabb-i Rahimimiz’in daima inayeti altında olduğumuza iman ederek, sabır ve şükürle, kadere teslimiyetle hareket etmeliyiz.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Şualar’da ifade ettiği gibi: “Biz sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile mukabele ederek tâ inayeti ilâhiye imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pek çok sevab ve hayrat kazanmağa çalışmalıyız.”

Yolun sonunda Allah’ın rızası varsa, o yolda çekilen her cefa güzeldir. Önemli olan, her işi “Allah için” yapmak, “Allah için” görüşmek ve “Allah için” çalışmaktır.
Ancak bu ulvi yolda, insanın en büyük düşmanlarından biri olan gurur, bizi maddi ve manevi kemalâttan mahrum bırakabilir. Eğer gurur saikasıyla başkalarının kemalâtına tenezzül etmeyip, kendi kemalâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır, yani eksiktir.
Hakiki Müslüman gençliği, sahip olduğu tahkiki iman kuvvetiyle vatanını satmaz; aksine, ona sahip çıkar, onu yüceltir.

Netice olarak, gaflet perdesinin kalınlaştığı bu çağda, imanımıza sahip çıkmak, ebedi saadeti kazanmak için ömrümüzü hikmetle geçirmek, çocuklarımızı Kur’an ahlakıyla yetiştirmek ve her işimizi Allah rızası için yapmak elzemdir. Sabır, şükür ve teslimiyetle Allah’ın yardımını beklerken, gururdan uzak durarak kemalâta talip olmak, bizi hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa erdirecektir.

Özet:
Makale, modern çağın getirdiği gaflet perdesinin insanı hakikatlerden uzaklaştırdığına değinerek başlar ve Risale-i Nur’dan alıntılarla insanın ömrünü ebedi saadeti temin edecek şekilde geçirmesi gerektiğini anlatır.
Özellikle anne-babaların çocuklarının Kur’an eğitimini ihmal etmesinin vahim sonuçlarına dikkat çekilir ve namazın önemine işaretedilir.
İman hizmeti uğrunda çekilen sıkıntıların birer nimet olduğu, sabır, şükür ve kadere teslimiyetle İlahi inayetin beklenebileceği ifade edilir.
Gururun insanı maddi ve manevi kemalâttan mahrum bırakan bir kusur olduğu belirtilir.
Makale, tahkiki imanla vatanına sahip çıkan Müslüman gençliğine atıfta bulunarak, gafletten uzaklaşıp imanla hareket etmenin hem dünya hem de ahiret kurtuluşu için temel olduğunu ifadeyle sona erer.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 17th, 2025