Yabancıya Yalancı, Millete Yabancı: Ruhları Kiralanmış Zihniyetin Anatomisi
Yabancıya Yalancı, Millete Yabancı: Ruhları Kiralanmış Zihniyetin Anatomisi
GİRİŞ: BİR MİLLETİN EN ZOR DÜŞMANI
Her milletin tarihindeki en büyük yıkımlar, çoğu zaman dış düşmanlardan değil, içteki yabancılaşmış ruhlardan gelir. Bunlar sayıca az olabilir; ama yerleştikleri makamlar, tuttukları mevkiler, aldıkları pozisyonlar sebebiyle etkileri büyüktür. Çünkü onlar milletin bağrında yetişmemiş, ona ait olmamış, onunla hemhâl olmamış; ama onun damarlarına sızmış bir zihniyetin temsilcileridir. Bu zihniyet; dıştan gelen istilayı mümkün kılan, işgalin içten ayağını kuran, sefaheti meziyet, esareti medeniyet zanneden bir çürümenin adıdır.
- TARİHÎ PERSPEKTİF: FAYTONUN ATINI BIRAKIP YERİNE KOŞAN RUH
Yüz yıl önce, işgal günlerinde bir İngiliz sefiri İstanbul sokaklarında dolaşırken, bir Osmanlı vatandaşı onun faytonunun atını çözmüş, kendisini atın yerine koşmuştu. Bu sahne, sadece trajik bir aşağılık duygusunun değil, bir zihniyetin teşhiridir. Bu ruh, ne bir ihanetin ani parlamasıdır ne de sadece o zamana ait bir garabettir. Bugün de diplomatik, ekonomik ve medya alanlarında aynı zihniyetin modern versiyonları, o atlı arabaya gönüllü hizmetkârlık yapmaktadır.
Bu insanlar “makam” için “millet”i terk ederler. “Mevki” için “milliyet”i unutur, “güç” için “şeref”i bırakırlar. Onların nazarında yerli olmak kabalıktır; milli olmak geriliktir. Onlar için Batı’nın sefaheti uygarlık; milletin irfanı ise ilkelliktir.
- RUHUN KİRASI: KENDİSİ OLMAYAN, HERKES OLABİLİR
Kur’an’da Firavun’un sarayında yetişip onun zulmüne boyun eğmeyen Hz. Musa örnek gösterilirken, bir de Firavun’un istibdadına alkış tutan saray efradı vardır. Onlar hem korkaktır hem fırsatçıdır. Güce tapar, zulme ses çıkarmazlar. Bugünün “küresel Firavunlarının” gönüllü hizmetçileri de bu karakterin modern kopyalarıdır.
> “Allah’a inanmayanlar, kendilerine bir azamet vehmederler. Oysa onlar alçalmışların ta kendisidir.”
(Münafıkûn, 63/5)
Kendine ait olmayanı “üstün”, kendine ait olanı “aşağı” gören bu tipler, aslında kendi şahsiyetlerinden mahrum kişilerdir. Onlar milletin arasında yaşasa da o milletin parçası değildir.
Bir milletin gücüne değil, dış güçlerin gölgesine sığınarak yükselmek isterler.
III. AKIL, MANTIK VE HAKİKAT DÜZEYİNDE BİR TESBİT
Sosyolojik olarak, kendi toplumuna yabancılaşmış entelektüel elitler, sömürgeci zihinlerin en kullanışlı aparatlarıdır.
Psikolojik olarak, aşağılık kompleksiyle kendi kültürünü değersiz gören bu yapılar, “üstün olanı taklit”le kurtuluş vehmine kapılır.
Tarihsel olarak, Tanzimat’tan bu yana “medeniyet” adına yapılan Batı hayranlığı, bazı zihinlerde millî benliğin tamamen silinmesine yol açmıştır.
Bilimsel olarak, “kendilik algısı” zayıf olan bireyler, dıştan gelen her telkine daha açıktır. Medyada, sanatta, akademide, hatta dinî yapılar içinde bile bu “kiralanmış benlikler” türer.
- DOKU UYUŞMAZLIĞI: EFENDİ GÖRÜNÜP KÖLE YAŞAMAK
Bu zihniyetin en belirgin vasfı şudur: Efendi gibi görünür, ama köle gibi yaşar. Ülke içinde milletin iradesini temsil ettiğini söyler; ama kararını dış odaklardan alır. Halkın arasında görünür; ama gönlü Batı’dadır. Onlar için milletin değerleri “aşılacak bir eşik”, Batı’nın değerleri “erişilecek bir zirvedir”. Bu bir zihin esaretidir, bir kimlik krizi ve ruhsatlı bir ihanettir.
- MİLLETİN DEĞERLERİNE YABANCI, YABANCILARA YALANCI
Bu insanlar, milletin ruh köküne yabancıdırlar. Hatta yabancılara da tam sadakat gösteremezler. Çünkü onlar şahsiyetli bir köle bile değildirler. Onlar sadece kullanışlı birer “araç”tır. Sefih Batı kültürüyle iç içe yaşamayı “ilerleme”, millî kültürle yaşamayı ise “gerileme” sayarlar. Ama aslında ne Batı’nın ne Doğu’nun adamı olabilirler. Kökü olmayan hiçbir ağaç meyve veremez.
- BİR İSTİLADAN DAHA TEHLİKELİSİ: ZİHNİN İŞGALİ
Bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike, sadece ekonomik veya askeri saldırılar değildir. En tehlikelisi, “yerli görünümlü yabancı” akıllardır.
Bunlar darbelerle gelir, milletin iradesini boğarlar.
Bunlar medya üzerinden milletin değerlerini aşağılarlar.
Bunlar uluslararası platformlarda kendi devletini şikayet ederler.
Bunlar kendi milletine “geri kalmış”, efendilerine “ilerici” derler.
Ve hepsi, “tarladaki ayrık otları gibi”, bir kere temizlenmezse, kök salıp ürer. Onların problemi sadece davranış değil, tohum meselesidir. Mayasında yabancılık, özünde kimliksizlik vardır.
SONUÇ: BİR MİLLETİN DİRİLİŞİ, KENDİ TOHUMUNU TANIMASINDADIR
Bu ülke, nice düşmanı yendi; ama en büyük savaşı hâlâ kendi içindekilerle vermektedir. Bugün yeniden millî şahsiyeti inşa etmenin, medenî özgüveni ayağa kaldırmanın vakti gelmiştir.
Bu milletin toprağı temiz, tohumu sağlamdır. Ancak yabancı tohumlar, içimize ekilmeye çalışılmaktadır. O yüzden mesele, sadece işgal değil; zihinsel istiladır.
Millet olarak, kökümüze dönmek; bu toprakların değerini yeniden keşfetmek; efendi gibi yaşamak için, başkasına kul olmayan bir şahsiyet inşası şarttır.
ÖZET
Türkiye’de azınlığın da azı bir kesim, tarih boyunca olduğu gibi bugün de dış güçlerin menfaatine çalışmaktadır. Bu insanlar, milletin değerlerine yabancı, dış güçlere ise yalaka bir tavır içindedir. Batı hayranlığı, aşağılık kompleksi ve makam için şahsiyetini satan bu zihniyet, milletin ruhuyla bağdaşmaz. Tarihî örneklerle, sosyolojik tahlillerle ve psikolojik bakışla bu kişilerin aslında sadece işgalin aracı olduğu görülür. Çözüm, milletin kendi değerlerini tanıması, kendi tohumuna dönmesi ve her türlü zihinsel işgale karşı uyanık olmasıdır.