Masumun İmtihanı, Günahkârın Ateşi: Teklif, İbtilâ ve Ruhların Elmaslaşması
Masumun İmtihanı, Günahkârın Ateşi: Teklif, İbtilâ ve Ruhların Elmaslaşması
“Masum ekall, günahkâr ekserin musibetinden hissedâr olur. Zîrâ teklif nazarî kalsa, ihtiyar kalır; Sırr-ı teklif, hikmet-i ibtilâ tahakkuk eder. Teklifde bedahet ve zâruret olsa, ıztırar olur; Hikmet-i teklif zâyi olur. Günahkârın muhterik hânesinde bir masum, bir dest-i gaybiyle masun kalsaydı, meâdin-i ervahın medar-ı tenmiye ve tezhibi olan imtisal-i evamir ve ictinab-ı nevâhî ile elmaslaşmış “Ebubekir-i Sıddık”ın ruhu; ve aksiyle fahmleşmiş “Ebu Cehil”in ruhundan temeyyüz edemezdi.”
Âsâr-ı Bediiye
(Bediüzzaman Said Nursî’nin kader ve musibet tefekkürü üzerine bir derinlik yazısı)
Giriş: Ateşin İçindeki Elmas
İnsanlık tarihi boyunca sorulan en çetin sorulardan biri şudur:
> “Neden masumlar da musibetlerden nasibini alır?”
Bu soru sadece felsefenin ve teolojinin değil, aynı zamanda vicdanın da konusudur. Bediüzzaman Said Nursî, Âsâr-ı Bediiye’de bu meseleye hem kaderî, hem imânî, hem de aklî bir zemin kazandırır. Şöyle der:
> “Masum ekall, günahkâr ekserin musibetinden hissedâr olur. Zîrâ teklif nazarî kalsa, ihtiyar kalır…”
Bu derin ifade, masumların musibetteki hissedarlığını açıklarken; kader, irade, teklif, imtihan ve ruhun tekâmülü gibi çok katmanlı kavramları birlikte işler.
Bu yazıda, bu veciz sözün ışığında “imtihanın hikmeti, musibetin sırrı ve ruhların terakkisi” akıl, iman ve tarih perspektifiyle ele alınacaktır.
- “Masumun Payı” Meselesi: Adalet mi, Zulüm mü?
Zahiren bakıldığında, günahkâr bir toplumun musibetinden masumların da etkilenmesi bir adaletsizlik gibi görünür. Fakat Bediüzzaman, bu zahirî çelişkiyi imtihan sırrı ile izah eder.
> “Zîrâ teklif nazarî kalsa, ihtiyar kalır.”
Yani eğer Allah, her kötülüğün sonucunu anında cezalandırsa, imtihan kalkar, ihtiyar (irade) devre dışı kalır. İnsan artık:
Sevap için değil, zorunluluktan iyilik yapar.
Günahın neticesini hemen gördüğü için korkuyla sakınır.
Bu da teklifin yani “serbest irade ile imtihan edilme” hikmetini bozar. Teklifin manası, imtihanın bilinmezliğinde saklıdır.
- Teklif ve Bedahet: Görünürlük Arttıkça İmtihan Azalır
> “Teklifde bedahet ve zâruret olsa, ıztırar olur; Hikmet-i teklif zâyi olur.”
Yani eğer Allah’ın varlığı, cennet-cehennem gibi mükâfat ve cezalar gözle görülür ve apaçık olsa, imtihan olmaz. İnsan iradesini kullanmaz, bir robot gibi emirleri uygular.
Bu durumda:
Sevabın kıymeti kalmaz.
Günahın vebali ortadan kalkar.
Ruhlar arasındaki fark silinir.
İmtihan sırrının işlemesi için “gayb”ın örtülü kalması gerekir. Musibetler, bu gayb perdesinin bir parçasıdır.
- Ruhların Elmaslaşması: Ebubekir mi, Ebu Cehil mi?
> “Günahkârın muhterik hânesinde bir masum, bir dest-i gaybiyle masun kalsaydı…”
Bu sözle Bediüzzaman, ilahî bir elin (dest-i gaybî), her musibette masumu koruyarak ayırdığını varsaymanın, teklif sırrını bozacağını ifade eder. Çünkü bu durumda:
Hayat, açık bir gösteriye dönüşür.
Herkes Allah’ın müdahalesini görerek iman eder.
İman, bir tercih değil; zorunlu bir sonuç olur.
> “Ebubekir-i Sıddık’ın ruhu ile Ebu Cehil’in ruhu temeyyüz edemezdi.”
İşte burada esas fark ortaya çıkar:
Ruhlar ibtilâ (sınanma) ile pişer.
Musibetler, imanın cevherini elmaslaştırır.
Günahkârın evi yanarken, masumun sabrı onu yıldızlaştırır.
- Tarihî ve Akli Örnekler: Musibetlerle Ayrışan Ruhlar
Ashab-ı Uhdûd: Yakılan çukurlarda masumlar can verdi ama imanları göğe yükseldi.
Kerbelâ: Hazret-i Hüseyin ve ailesi zahiren zulme uğradı, ama ruhları asırlarca aydınlatıcı kandil oldu.
Bosna-Srebrenitsa: Masum halk katledildi, ama zulüm ilelebet anıldı, vicdanlar uyanmaya devam etti.
Eğer Allah, her mazlumu korusa; zalimin zulmü imtihana dönüşemezdi. Eğer her iyilik hemen mükâfatlansa, ihlas kalmazdı.
- Bilimsel ve Felsefî Bakış: Kaosun İçindeki Düzen
Modern fizik ve kaos teorisi, evrende görünen düzensizliklerin bile derin bir düzene hizmet ettiğini söylüyor.
Evrende enerji dengesi, bazen yıkım üzerinden yeniden kurulur.
İnsanın gelişimi, zorluklar ve krizlerle tetiklenir.
Ruhî olgunlaşma, ancak acı, sabır ve metanetle mümkündür.
Aynı şekilde, sosyal yapı da böyledir:
Musibetler sadece cezalandırma değil; arınma, ayrışma ve derinleşme vesilesidir.
- Masumun Hissesinde Hikmet Vardır
Masumun çektiği acı:
Onun için bir terakki vesilesi,
Toplum için bir ibret levhası,
Zalim için ahirette delil olur.
Kur’ân buyurur:
> “Hiç kimse, bir başkasının günah yükünü taşımaz.” (En’âm, 164)
Ancak dünyadaki musibet, her zaman bireysel cezaya delil değildir. Bazen:
Bir kabile yüzünden şehir yanar.
O şehirdeki sabırlı masum, meleklerden üstün olur.
O musibet, toplumun uyanışına vesile olur.
Sonuç: İmtihanın Adaleti ve Ruhların Temeyyüzü
Bediüzzaman’ın bu derin tefekkürü, musibetlerin adaletsizlik değil, imtihan sırrının bir gereği olduğunu ortaya koyar.
Zalimle mazlumu, mü’minle münafığı, takva sahibiyle gafili birbirinden ayıran şey; zorluklara verilen tepkidir.
Ve bu temeyyüz (ayrışma), ahiret yurdundaki adaletin en büyük delilidir.
MAKALE ÖZETİ
Bu yazıda, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Masum ekall, günahkâr ekserin musibetinden hissedâr olur…” ifadesi merkeze alınarak, imtihan sırrı, kader, teklif, ibtilâ ve ruhların elmaslaşması konuları ele alınmıştır. Masumların musibetlerden etkilenmesi, ilahî adaletsizlik değil; teklifin, ihtiyarın ve gaybın korunması adına zaruri bir durumdur. Ruhlar, bu sayede Ebubekirî ya da Ebu Cehilî kimliğini ortaya koyar. Asıl saadet, bu dünyadaki musibetin ahiretteki ebedî adalete vesile olduğunun bilinmesindedir.