Kalbin Tarlası ve Hakikatin Yolculuğu: Fıtneden Uzak, Hikmete Yakın Bir Bakış
Kalbin Tarlası ve Hakikatin Yolculuğu: Fıtneden Uzak, Hikmete Yakın Bir Bakış
İnsanoğlu, varoluş sahnesinde bir misafir, her anı bir imtihan olan uzun bir yolculuğun yolcusudur. Bu seyrüseferde, yol azığı ve rehber, çoğu zaman göz önündeki maddi gerçeklikten çok, kalbin derinliklerinde saklı manevi hakikatlerdir.
Mevlânâ’nın hikmetli sözüyle “Ot kendini derde şifa sanmasın, Çare de Allah, Hekim de Allah…” diyerek başlarız bu yolculuğa.
Zira insanoğlunun acizliği ve muhtaçlığı, her şeyi kuşatan ilahi kudretin ve rahmetin bir nişanesidir. Şifayı yalnızca sebeplerde aramak, tabiri caizse otu şifa sanmak, hakiki tabip olan Allah’ı görmezden gelmektir.
Bu, hem fiziki hem de ruhi hastalıklar için geçerlidir. Kulun, diğer kul üzerinde hükümranlık taslaması, yargılaması da aynı gafletin ürünüdür.
Çünkü “Yargıç da Allah, Hakim de Allah.” Hakiki hüküm sahibi ve her şeyin iç yüzünü bilen yalnızca O’dur.
Bu derin hakikatler ışığında, insan kalbi bir tarlaya benzer. İmam Şafii rahmetullahi aleyh’in buyurduğu gibi: “Hak ile meşgul olmayan bir kalbi, bâtıl işgâl eder.” Kalbin boş kalması mümkün değildir; ya hakikat tohumları ekilir ya da batılın yabani otları yeşerir.
Hak ile meşguliyet, tevhidin nuruyla kalbi aydınlatmak, ilahi emirlere uymak, kainat kitabını tefekkürle okumaktır.
Risale-i Nur’un Şualar’da ifade ettiği gibi, “Tevhidin en kuvvetli delili ve kudretin en hayretli mu’cizesi, suretleri açmasıdır.”
Her bir varlık, her bir çiçeğin, kuşun, hatta bir karıncanın yaratılışı, tek bir Yaratıcı’nın varlığına ve kudretine apaçık bir delildir. Bu delilleri görmek, kalbi hakikatle doldurur ve batılın işgaline izin vermez.
Ancak günümüzde, kalpleri batılın işgal etmesine zemin hazırlayan en büyük tehlikelerden biri de fıtnedir.
Tarihçe-i Hayat’ta (653) belirtildiği gibi: “Dinin şiddetle men’ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz!” Fitne, toplumda karışıklık, ayrılık ve düzensizlik çıkararak insanları hakikatten uzaklaştırır. Anarşi ise tüm hakları çiğneyen, adaletsizliğe ve zulme kapı aralayan bir felakettir. Böyle bir ortamda, günahların sıradanlaşması, normalleşmesi, hatta “özgürlük” adı altında sunulması, bir toplumu helake sürükler.
Günahın alenileşmesi, ayıp olarak görülmemesi, kalplerdeki hakikat nurunu söndürür ve batılın kök salmasına neden olur.
********
İnsanın bu dünyadaki varlığı, ruhlar âleminden başlayıp anne karnından, çocukluktan ihtiyarlığa, dünyadan kabre, berzahtan haşre ve sırattan geçen uzun bir imtihan seferidir. (Sözler 5.sh – Risale-i Nur)
Bu zorlu yolculukta, her yerin bir misafirhane olduğunu idrak etmek önemlidir.
Risale-i Nur (Şualar 474.sh‘de) ‘da belirtildiği üzere: “Madem her yer misafirhanedir; eğer misafirhane sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yârdır, her yer yarar. Eğer yâr değilse, her yer kalbe bârdır ve herkes düşmandır.”
Bu hakikat, insanın kainata ve diğer varlıklara bakış açısını temelden değiştirir.
Eğer Allah’ın rahmetini kendimize dost edinirsek, tüm evren ve içindekiler bize dost olur; aksi takdirde her şey bize yük ve düşman kesilir.
Bu misafirhane dünya, bizlere ekilen her tohumun biçileceği bir tarladır. “Kalp bir tarladır. Kimi muhabbet eker, kimi nefret. Mahsulü ameldir. Herkes ektiğini biçer.” Bu yüzden, kalbimize ne ektiğimize dikkat etmeliyiz.
Sevapların zorlukları geçici, mükafatı kalıcıdır; günahların lezzeti geçici, azabı ise kalıcıdır. Şair Eşref’in hicivli dizeleriyle “Bir soğan soyuluyor, Yaşarıyor gözler. Bir devlet soyuluyor, Aldırmıyor öküzler” sözleri, duyarsızlaşan toplumsal vicdanın acı bir tablosunu sunar.
Bu duyarsızlık, kalplerin batılla işgal edilmesiyle, hakikate karşı körleşmeyle doğru orantılıdır.
Sonuç olarak, insanın bu fani dünyadaki asıl gayesi, kalbini hakikatle mamur etmek, fıtneden uzak durmak ve ilahi rahmete sığınmaktır.
Risale-i Nur’un işaret ettiği gibi, her varlıkta tecelli eden kudret ve tevhid delillerini okumak, kalbi diri tutar.
Bu uzun imtihan yolculuğunda, hakiki rehberimiz ve yegane yardımcımız, tüm kainatın Sahibi olan Allah’tır.
Makale Özeti:
Bu makale, insanın dünyadaki varoluşunu bir yolculuk ve kalbi bir tarla olarak ele alarak, manevi ve ahlaki değerlerin önemini anlatmaktadır.
Mevlânâ’nın ve İmam Şafii’nin sözleriyle ilahi kudretin ve kalbin hakikatle meşguliyetinin gerekliliği açıklanmıştır.
Makale, fitne ve anarşinin toplumsal zararlarını ve günahın sıradanlaşmasının bir toplumu nasıl helake götürdüğünü tarihi ve edebi göndermelerle izah etmektedir.
Özellikle Risale-i Nur’dan yapılan iktibaslarla, dünyanın bir misafirhane olduğu ve Allah’ın rahmetine sığınmanın önemi üzerinde durulmuştur. Kalbin ne ekilirse onu biçeceği ilkesiyle, sevapların ve günahların sonuçları arasındaki farka dikkat çekilmiş, toplumsal duyarsızlığın tehlikeleri ifade edilerek, kalbi hakikatle doldurmanın ve ilahi rahmete yönelmenin önemiyle son bulmaktadır.