EN ÖNEMLİ PROBLEM HUKUK PROBLEMİDİR
EN ÖNEMLİ PROBLEM HUKUK PROBLEMİDİR
Adalet Giderse, Devlet Ne Üzerine Kurulur?
“Zulüm ile payidar olunmaz…”
İnsanlık tarihi; medeniyetlerin, adaletle yükselip zulümle yıkıldığına defalarca şahitlik etmiştir. Hangi toplumda adalet terazisi bozulduysa, orada önce bireyin vicdanı, sonra toplumun huzuru, nihayetinde devletin temelleri çökmüştür. Zira adalet sadece mahkeme salonlarında değil, sokak aralarında, evlerin içinde, insanların kalplerinde yaşar. Adalet giderse, geriye hiçbir şey kalmaz. Ne hane kalır ne devlet.
Bugün Türkiye’de her geçen gün karşılaştığımız hukuk vakaları, artık münferit olmaktan çıkmış, sistemik bir yara haline gelmiştir. Kadınlarını vahşice bıçaklayanlar, doktorlarını dövenler, suç dosyası yaşını aşan sapkınlar adli kontrolle salınırken; bir tweet atanlar veya muhalif görülenler süratle tutuklanabiliyor. Hakimler ne kadar isabetli kararda bulunuyor?
Ve kanunlar bu konuda ne kadar yeterlidir?
- Adaletin Kalktığı Yerde Vicdan Gider
Özlem Ağ’ı 23 yerinden bıçaklayan bir cani serbest bırakılabiliyorsa ve bunu yapan hâkim ve savcı sadece “sürülmekle” yetiniyorsa, burada adaletin değil, sistemin yargılanması gerekir. Çünkü bu bir istisna değildir. Aynı zihniyet, doktora saldıranları önce serbest bırakır, sonra kamuoyu baskısıyla tutuklar. Aynı sistem, savcı dövenlere 25 yıl ister, ama vatandaşı 25 bıçak darbesiyle öldürmeyi neredeyse ‘hata’ olarak görür.
Bir çocuğun annesiz kalmasının vicdanî bedeli, bir hekimin onuru, bir kadının can güvenliği; adli kontrol şartının boş cümleleriyle telafi edilemez.
- Ahlâk Olmadan Hukuk, Hukuk Olmadan Devlet Olmaz
Gelin şimdi tarih kitaplarına bakalım: Roma hukukla büyüdü, zulümle yıkıldı. Endülüs ilim ve adaletle yükseldi, entrikayla çöktü. Osmanlı, kadılarının vicdan terazisiyle adaleti temsil etti, sonra bu terazi bozulunca devlet devrildi. Şu veciz tesbit tam da bu noktada yankılanıyor:
“Şeriatın kestiği parmak acımaz. Lâkin batı hukukunun kestiği kol, ne vicdanı tatmin eder ne halkı huzura kavuşturur.”
Bugün medeni hukukla yönetilen ülkelerde adaletin sadece şekil şartına bağlandığını görüyoruz. Bir failin “iyi hali”, “kravat takması”, “pişman olması” gibi gerekçeler, bir cana karşılık hukukun en ağır suçlarını hafifleten sebepler haline geldi. Oysa Kur’an’ın adalet terazisi nettir: Kısas varsa hayat vardır. Hırsızlığa karşı cezai caydırıcılık, adam öldürene karşı kısas, topluma zarar verene karşı sürgün ya da hapis… Modern sistemin, cezasızlığı marifet gibi sunması; suçu teşvik eden bir model üretmiştir.
- Mahkeme Kadıya Mülk Değildir
Hukukun temel ilkesi “kanun önünde eşitliktir.” Ancak bazı mahkemeler, bazı yargıçlar, bu ilkeyi çoktan rafa kaldırdı. Bir yanda kravatlı caniler salıverilirken, öte yanda karısına bir cümleyle dert yanan adam, uzaklaştırma alabiliyor. Kadına yönelik şiddet sadece fiziki değil; hukuk eliyle de yapılıyor artık.
Bugün en büyük zulüm, adalet kisvesi altında işlenmektedir. Hakimlerin, “dosyada eksik delil var” bahanesiyle canilerin salınması; sadece hukuki değil, ahlâki ve vicdani bir cinayettir. Ve unutulmamalıdır ki:
“Bir devleti ayakta tutan temel, askerî güç değil; adil karar veren hâkimdir.”
- Adalet Bakanı’nın Sessizliği, Mahkemelerin Suskunluğu
Süresiz nafaka mağdurlarının dramı, boşandığı halde ömür boyu birine mahkûm edilen erkeklerin adaletsizliği, iftirayla mahkûm olan babalar, yıllarca süren davalar… Adalet Bakanı her seçim öncesi “gündemimizde” der, sonra unutur. Bahara kalır. Ama hukuksuzluk, bir çığ gibi yuvarlanır, haneleri yakar, milletin yüreğini kanatır. Hukuk, artık sadece “geciken adalet” değil, “işlenmeyen adalet” haline gelmiştir.
- Ne Yapmalı?
- Suçun cezası örnek teşkil edecek kadar caydırıcı olmalıdır.
- Failin değil, mağdurun korunması esas alınmalıdır.
- İslam hukukunun hikmetli prensipleri; kısas, sürgün, kamuya açık ceza gibi yöntemlerle yeniden tartışmaya açılmalıdır.
- “Adli kontrol” gibi cümlelerin ardına saklanan cezasızlık kültürü kaldırılmalı, yeniden vicdan terazisi kuran bir hukuk sistemi inşa edilmelidir.
- Ve nihayet, hâkim ve savcıların hesap vermesi sağlanmalı, “kendi vicdanı” değil, “hakkın terazisi” esas alınmalıdır.
Özet:
- Türkiye’nin en büyük problemi adalet sistemidir.
- Fail lehine işleyen yargı mekanizması, toplumsal çöküşü hızlandırmakta, güveni sarsmaktadır.
- Bazı cinayetlerde olduğu gibi kararlar, halk vicdanında infiale sebep olmaktadır.
- İslam hukukunun caydırıcı ve adil prensipleri modern hukukun aksayan yönlerine çözüm sunabilir.
- Adaletin gecikmesi değil, yokluğu söz konusudur. Ve bu yokluk, devleti içten içe kemirmektedir.