Zerreden Güneşe: İnsan-ı Mükerremin Kozmik Yolculuğu

Zerreden Güneşe: İnsan-ı Mükerremin Kozmik Yolculuğu

“Cüz’-ü lâ-yetecezza zerresinden insana, insandan şems-üş şümusa, müteselsil mahrutî silsilenin vasatındaki cevher-i ferîdi, insan-ı mükerremdir.”
Âsâr-ı Bediiye

Giriş: Mahrutî Bir Kâinat, Merkezinde İnsan

Bediüzzaman Said Nursî’nin Âsâr-ı Bediiye adlı eserinde geçen şu cümle;
“Cüz’-ü lâ-yetecezza zerresinden insana, insandan şems ü şümusa, müteselsil mahrutî silsilenin vasatındaki cevher-i ferîdi, insan-ı mükerremdir.”
– sadece edebi değil, aynı zamanda bilimsel, felsefî ve kelâmî açıdan derin bir metafizik harita sunar.

Bu ifade, kâinatın en küçük parçası olan atom altı zerreden, galaksilere kadar uzanan bir varlık zincirinin ortasında “benzersiz bir cevher” olan insanın durduğunu bildirir. Yani insan, ne sadece biyolojik bir canlıdır, ne de sadece zihinsel bir varlıktır. O, madde ve mânânın, mikrokosmos ile makrokosmosun birleşim noktasıdır.

  1. Cüz’-ü Lâ-yetecezza: Varoluşun En Küçük Basamağı

“Cüz’-ü lâ-yetecezza”, bölünemez en küçük parçayı ifade eder. Klasik kelamcılar bu kavramla maddenin en küçük birimini anlatırken, modern bilimde buna atom altı parçacıklar (kuark, lepton vs.) tekabül eder.

Ancak burada mesele sadece fiziksel küçüklük değil, başlangıç noktasıdır.
Bediüzzaman bu ifadeyle, en küçük varlık birimiyle başlayan yaratılış zincirinin; şuursuz ve tesadüfî değil, bilinçli ve düzenli bir hiyerarşiyle yükseldiğine dikkat çeker. Yani atomdan insana, insandan güneşe kadar her şey bir maksada ve nizama bağlıdır.

  1. Mahrutî Silsile: Kâinatın Piramitvari Dizilimi

“Mahrutî silsile” tabiriyle, bir hiyerarşik düzen, yani sivri ucu aşağıda ve genişliği yukarıda olan bir koni (mahrut) biçiminde varlık yapısı tasvir edilir. Bu hiyerarşide:

Zerre, başlangıç noktasıdır; küçüktür ama taşıdığı kudretle büyüktür.

Nebâtat ve hayvanat, hayat mertebesinde üst basamaktır.

İnsan, akıl, şuur ve irade gibi yüksek hasletlerle bu piramidin ortasında yer alır.

Güneş ve yıldızlar, fiziki büyüklük olarak yukarıdadır, ama manevî kemal açısından insandan geridedir.

Bu silsilenin orta noktası olan “insan-ı mükerrem”, hem zerreden aşağı düşmeye hem güneşten yukarı çıkmaya potansiyel taşıyan tek varlıktır.

  1. Cevher-i Ferîd: Eşsiz Varlık Olarak İnsan

“Cevher-i ferîd” ifadesiyle Bediüzzaman, insana sadece “üstün” değil, benzersiz bir cevher olarak dikkat çeker. Bu, Kur’ân’daki “Ve le-kad kerremnâ benî Âdem” (İsra, 70) ayetinin bir tefsiri gibidir. Yani insan;

Vicdanıyla Rahman’a yönelir,

Aklıyla kâinatı okur,

İradesiyle tercihte bulunur,
ve bütün bunlarla diğer mahlûkatı geride bırakır.

İnsanı eşsiz kılan, sadece düşünmesi değil, anlamlandırması ve sorumluluk taşımasıdır. Varlıklar içinde yalnızca insana emanet yüklenmiştir (Ahzâb, 72).

  1. Bilimsel Yorum: Kozmik Dengede İnsanın Yeri

Modern bilim, insanın “kozmik ölçekte küçük ama etkide büyük” bir varlık olduğunu fark etmeye başlamıştır. Carl Sagan’ın dediği gibi, biz “kozmik toz”dan ibaret değiliz; çünkü evrenin farkında olan tek varlığız.

Evrenin yaşı, elementlerin oranı, Dünya’nın konumu, oksijen seviyesi, DNA yapısı… Tüm bu ince ayarlar, insan hayatının varlığı için milimetrik bir dengeye sahiptir. Bu da bize şunu gösterir:
İnsan, tesadüfün değil, maksatlı bir yaratışın eseridir.

  1. Tarihî ve İlmî Yorum: İnsanlık Medeniyetinin İstikameti

Tarihte insan, cevher-i ferîdliğini ne zaman hatırladıysa medeniyet yükselmiş; ne zaman unuttuysa çökmüştür.

Endülüs’te ilim ve hikmetle yükselen insan, ahlakî çürüme ile çökmüştür.

Osmanlı, “insan eşref-i mahlûkattır” anlayışıyla hukuk ve medeniyeti birleştirmiştir.

Modern çağda ise insanı sadece biyolojik bir tür olarak gören seküler anlayış, onu makineleştirmiş ve değerini zayıflatmıştır.

Halbuki insan, sadece düşünen değil; kıymet bilen, şükreden, arayan ve sorumlu olan bir varlıktır. İslam’ın insan telakkisi, bu bütüncül bakışı yeniden inşa eder.

Sonuç: İnsan, Kâinatın Hedefidir; Ama Sorumluluğuyla

İnsan, sıradan bir canlı değil; kâinatın hikmet merkezidir. Zerreden güneşe kadar uzanan bu varlık zincirinin maksadı, “insan” ile tezahür eder. Ama bu konum, bir imtiyaz değil; büyük bir mesuliyet demektir.

İnsan cevherdir; ama bu cevher, işlenmezse taşlaşır.
Cevher-i ferîd, anlamını bulduğu zaman “abd-i kâmil” olur; bulamazsa esfel-i sâfilîne düşer.

MAKALE ÖZETİ

Bu makalede Bediüzzaman Said Nursî’nin, insanın yaratılış hiyerarşisindeki yeriyle ilgili cümlesi çerçevesinde; zerreden güneşe uzanan kâinatta insanın “merkezî ve eşsiz” konumu anlatılmıştır. “Mahrutî silsile” benzetmesiyle kâinattaki düzenli yaratılış zinciri açıklanmış, insanın bu yapıdaki cevherliğine dikkat çekilmiştir. Bilimsel, tarihi ve ahlaki boyutlarla insanın üstünlüğü, sorumluluğu ve varoluş gayesi bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 13th, 2025