ÜMMET ŞUURU: BİR BEDEN, BİR RUH, BİR İSTİKAMET

ÜMMET ŞUURU: BİR BEDEN, BİR RUH, BİR İSTİKAMET

Yalnız Bireyler Değil, Bir Ümmetiz

İnsanlık tarihi, sadece fertlerin değil, toplulukların yazdığı bir destandır. Bu destanın en hikmetli ve en kutlu halkasını ise ümmet-i Muhammed oluşturur. Kur’ân-ı Kerîm, insanlığı bir ümmet bilincine çağırırken, Hadîs-i Şerifler bu bilinci hayatın merkezine yerleştirir. Risale-i Nur ise bu şuurun manevî, aklî ve içtimaî derinliğini çözümleyerek asrımıza taşır.

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” (Âl-i İmrân, 110) ayetiyle, ümmetin hem fazileti hem de sorumluluğu hatırlatılır. Zira ümmet demek aynı ruhla atan kalplerin, aynı yöne bakan gözlerin ve aynı istikameti paylaşan gönüllerin birlikteliğidir.

  1. Kur’ân’da Ümmet: Toplumsal Ruhun İnşası

Kur’ân-ı Kerîm’de “ümmet” kelimesi hem bir kavmi, hem de aynı inanç ve değerler etrafında toplanmış insan topluluğunu ifade eder. Kur’an ümmeti bir bütün olarak tebliğ, şahitlik, adalet, birlik ve istikamet gibi temel değerlerle şekillendirir.

“İşte böylece sizi vasat (orta yolu tutan, dengeli) bir ümmet kıldık ki, insanlara şahit olasınız…” (Bakara, 143)

Bu ayette ümmetin vazifesi yalnızca içe dönük bir dayanışma değil, aynı zamanda insanlık tarihine karşı bir şahitliktir. Yani ümmet, doğruluğun, adaletin ve Allah’ın dininin canlı temsili olmalıdır.

  1. Hadislerde Ümmet Bilinci: Vahdetin ve Şefkatin Çekirdeği

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ümmetini sadece bir topluluk olarak değil, adeta kendi bedeninin parçaları gibi görmüş ve tanımlamıştır:

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte bir vücut gibidir.” (Buhârî, Edeb 27)

Bu teşbih, ümmet bilincinin hem duygusal hem yapısal yönünü ortaya koyar. Bir parmağın acısı nasıl bütün bedeni etkilerse, ümmetin bir ferdinin derdi de bütün ümmeti ilgilendirir.

Bu hadislerde öne çıkan şefkat, dayanışma, kardeşlik ve duaya iştirak gibi temel nitelikler, ümmetin sadece bir sosyolojik yapı değil, aynı zamanda manevî bir cevher olduğunun delilidir.

  1. Risale-i Nur’da Ümmet: İman Bedeninin Hayat Damarı

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, ümmet kavramını en geniş dairesiyle ele alır. Ona göre ümmet, iman kardeşliğinin bir tezahürü, tevhidin içtimaî şekli, cihadın manevi cephesi ve şefkatin en yüksek platformudur.

Risale-i Nur’da ümmet şuuru, bir cihanşümul kardeşlik olarak tanımlanır. Irk, dil, coğrafya, asır fark etmeksizin, aynı imana sahip olan herkes “tek bir vücudun azaları” gibi değerlendirilir. Hatta “duâ ile mânevî yardım”, maddî yardımdan daha kıymetli görülür.

Bediüzzaman, özellikle bu asırda ümmetin parçalanmışlığını iç hastalık olarak görür: “Bu zamanda en büyük düşmanımız, cehalet, fakirlik ve ihtilaftır.” derken ümmetin karşı karşıya olduğu üç büyük engeli işaret eder.

  1. Ümmetin Kapsadığı Alanlar: Yalnız Müslümanlar Değil, İnsanlık da Dahil

Ümmet bilinci yalnızca dinî aidiyetle sınırlı bir çerçeve değil, aynı zamanda sorumluluğun küreselleşmesidir. İslam ümmeti, sadece kendi içinde değil, insanlığa karşı da rahmet, adalet ve ahlâk taşıyıcısıdır.

Kur’ân’daki şu ayet bu genişliği açıklar:

“Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107)

Peygamberimizin rahmeti sadece müminlere değil, tüm insanlara yöneliktir. Dolayısıyla ümmet de bu rahmetin aktarıcısı, temsilcisi ve taşıyıcısıdır.

Ümmet şuuru aynı zamanda şunları kapsar:

İlmî ve fikrî birliktelik

İktisadî dayanışma

Eğitimde ortak hedefler

Manevî yardımlaşma

İslâmî değerlerin küresel savunuşu

  1. Tarihten Günümüze: Ümmet Şuurunun Kaybı ve İhyası

Tarih boyunca ümmet şuuru sayesinde birçok medeniyet kuruldu. Emevî, Abbâsî, Endülüs, Osmanlı gibi devletler, ümmet bilinciyle yükseldi. Fakat modern çağın sekülerleşen yapısı, ümmet bilincini zayıflattı. Milliyetçilik, mezhepçilik, siyasî hizipleşmeler bu şuuru parçaladı.

Bediüzzaman bu noktada özetle şunu söyler:

> Ben cemaatin şahs-ı manevîsini, ferdî velâyetlere tercih ederim.

Bu ifade ümmetin, bireysel kurtuluştan daha büyük bir değer taşıdığını ve şahs-ı manevî ile hareket etmenin zaruretini anlatır.

Bugün ümmetin yeniden dirilişi, ilimde, ahlâkta, teknolojide, sanatta ve fikirde birliktelik ile mümkündür. Ümmet olmak sadece birlikte ağlamak değil, birlikte inşa etmek demektir.

Sonuç: Ümmet Olmak Bir Sorumluluk, Bir Şuur, Bir Aşk’tır

Ümmet şuuru; hissî değil, ilmîdir. Hamâsî değil, aklîdir. Geçmişte kalmış bir miras değil, geleceği kuracak olan imanî ve manevî bir enerjidir. Kur’ân bunu öğretti. Peygamberimiz bunu yaşattı. Risale-i Nur ise bu şuuru çağımıza tercüme etti.

Bugün ümmet olmak; Gazze’de ağlayan bir çocuğun gözyaşını kendi yüreğimizde hissetmek, Doğu Türkistan’daki bir bacının feryadını kendi annemizin sesi bilmek, Somali’deki bir lokma ekmeği kendi rızkımız gibi paylaşmaktır.

Çünkü ümmet, bir bedendir. Bu bedenin bir parçası kanarsa, tüm vücut titreşir. Ve ümmet bir ruhtur; bu ruh ölmeyecek, çünkü bu ruh Kur’ân’dan doğmuştur.

Makale Özeti

Bu makalede Kur’ân-ı Kerîm, Hadîs-i Şerifler ve Risale-i Nur ışığında “ümmet” kavramı incelenmiştir. Ümmetin Kur’ân’da bir şahitlik ve adalet topluluğu olarak tanımlandığı, hadislerde ise şefkat ve birlik duygusuyla tasvir edildiği gösterilmiştir. Risale-i Nur’da ise ümmet şuuru iman kardeşliğinin zirvesi olarak ele alınmıştır. Ümmet sadece dinî değil, fikrî, ilmî, sosyal ve evrensel bir sorumluluğu da ihtiva eder. Bugünkü dağınıklığın panzehiri, ümmet bilincinin yeniden ihyasıdır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 13th, 2025