Türkler, bizim aklımız… Biz de onların kuvveti.

Türkler, bizim aklımız… Biz de onların kuvveti.

“Türkler, bizim aklımız… Biz de onların kuvveti… Mecmuumuz bir iyi insan oluruz. Hodserane yapmayacağız. Bu azmimizle başka unsurlara ders-i ibret vereceğiz. İyi evlad böyle olur. Hem de istibdad zamanında bir batman itaât etmişsek, şimdi on batman itaât ve ittihad lâzımdır. Zîrâ, şimdi sırf menfaâtı göreceğiz. Çünkü hükûmet-i meşruta, hakikî hükûmet-i meşruâdır. 

  Elhasıl:  

   İttifakta kuvvet var. İttihadda hayat var. Uhuvvette saadet var. İtaât-ı hükûmette selâmet var. Hablül metin-i ittihada, ve şerît-i muhabbete sarılmak zarurîdir.”
Âsâr-ı Bediiye

İttifakın İzi, Selâmetin Yolu: Aklın ve Kuvvetin El Ele Verdiği Medeniyet
“İttifakta kuvvet, uhuvvette saadet, itaâtte selâmet vardır.”

Her milletin tarihinde kırılma anları vardır. Bu anlar, ya bir dağılmanın ya da yeniden dirilişin işaret fişeğidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin yukarıdaki ifadeleri, Osmanlı sonrası çözülme döneminde, ümmetin en temel ihtiyacını özetler: İttifak, uhuvvet, ittihad ve meşru itaât.

Bu makale, bu kadim çağrının hem tarihî hem hikmetli boyutlarını ele alırken; akıl ile kuvvetin, millet ile devletin, birey ile ümmetin nasıl sağlam bağlarla birbirine kenetlenebileceğini izah etmeyi amaçlamaktadır.

  1. “Türkler bizim aklımız, biz de onların kuvvetiyiz.” – Akıl ve Kuvvetin İttifakı

Bu söz, sadece iki unsurun övgüsü değil; bir medeniyet inşasının formülüdür. Akıl ve kuvvetin ayrılığı, güçsüzlük doğurur.

Akıl, yönsüz kuvveti ifsada sürükler.

Kuvvetten yoksun akıl ise zayıf kalır, etkisizleşir.

Burada “biz” diye kast edilenler şüphesiz ümmetin farklı unsurlarıdır: Türk, Arap, Kürt, Acem, Laz, Çerkez… Her biri, İslâm bedeninin ayrı bir uzvu gibidir. Bu uzuvlar uyum içinde çalıştığında ümmet yaşar; ayrıldığında beden hastalanır.

Bediüzzaman’ın bu cümlesi, ırkçılığı reddederken; İslâmî temelli, fonksiyonel bir birlik anlayışını ortaya koyar.

  1. İttifak: Parçalanmış Zihinlere Karşı Diriltici Ruh

“İttifakta kuvvet var” ifadesi, Kur’anî bir hakikatin sosyal yansımasıdır. “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin.” (Âl-i İmrân, 103) ayeti, bu hakikatin temelidir.

Fikirde birlik, üretkenliği artırır.

Gayede birlik, çatışmayı önler.

Eylemde birlik, sonucu bereketlendirir.

Toplumun yapay ayrılıklarla bölünmesi, düşmanın işini kolaylaştırır. Oysa tarih, birlik olduğumuzda nasıl çağlar açtığımızın; ayrıldığımızda nasıl haritadan silindiğimizin şahididir.

  1. Meşru İtaât: Zulme Değil, Düzenin Devamına Destek

Bediüzzaman’ın “on batman itaât” vurgusu, istibdat devriyle hürriyet devrini kıyaslayan bir şuur inşasıdır.

İstibdatta itaât, korkudan doğar;

Meşrû hükûmette itaât, akıldan, menfaattan ve düzen kaygısından doğar.

İtaât burada körü körüne boyun eğmek değil; düzeni korumak, anarşiyi önlemek, toplumsal barışı muhafaza etmektir. Bir toplumda her fert “ben ne istersem yaparım” derse, orada sadece kargaşa hâkim olur.

Meşru yönetime itaât, bir sadakat değil; bir hikmetli tercihtir.

  1. Uhuvvet ve Muhabbet: Toplumsal Bütünlüğün Kalbî Çimentosu

İttifakın aklî zemini olduğu gibi, uhuvvetin de kalbî temeli vardır. Bediüzzaman’ın “hablül metin-i ittihada, ve şerît-i muhabbete sarılmak zarurîdir” ifadesi; sevginin, kardeşliğin, gönül birliğinin ittifakı tamamlayan yönüne işaret eder.

Uhuvvet olmadan birlik yapay kalır.

Muhabbet olmadan dayanışma sürmez.

Gönül bağları koparsa, hukuk bağları da çözülür.

İttihad yalnızca zihinlerde değil; gönüllerde de inşa edilmelidir. Herkes kendi kardeşini dışlayınca, ümmet zayıflar. Herkes kendi menfaatini öne alınca, millet dağılır.

  1. Başka Unsurlara “Ders-i İbret” Olmak: Medeniyet Davasının Evrensel Yüzü

Said Nursî’nin bu çağrısı sadece içeriye değil, dışarıyadır da. Bu birlik ve düzen örneği, başka milletlere bir ahlak dersi, bir siyaset dersi, bir medeniyet numunesi olmalıdır.

Bir millet, kendi içinde kavga ederken dışarıya örnek olamaz. Lakin bir millet, kendi aklıyla kuvvetini, fikriyle imanını, ruhuyla sistemini birleştirirse; o zaman rehber millet olur. Tıpkı Selçuklu ve Osmanlı gibi…

Sonuç: Hakiki Kuvvet, Gerçek Selâmet

Bediüzzaman’ın metninde geçen tüm unsurlar (ittihad, sa’y, muhabbet, itaât), bugünün sosyal ve siyasal krizlerinin panzehiri gibidir.

Aklın rehberliğinde,

İmanın heyecanıyla,

İttihadın birliğiyle,

Meşru düzenin selâmetiyle…

Toplum yeniden ayağa kalkabilir. Bu sadece siyasî bir reçete değil; Kur’anî ve ilmî bir yol haritasıdır. Çünkü selâmet, sadece kanunla değil; kalp ve aklın birlikte çalışmasıyla mümkündür.

Özet:

Bu makalede Bediüzzaman Said Nursî’nin “ittifakta kuvvet, uhuvvette saadet, itaâtte selâmet” prensipleri; tarihî, ilmî ve hikmetli bir perspektifle ele alınmıştır. Akıl ile kuvvetin birleşmesi; farklı unsurların bir ümmet şuuru içinde birleşmesi, yalnızca millî bir kalkınmanın değil, ümmetin ve insanlığın dirilişinin de anahtarıdır. Meşru yönetime akıllı itaât, toplumsal düzenin sigortasıdır. Uhuvvet ve muhabbet ise bu birliğin ruhudur. Bu esaslara sarılan bir toplum, içeride huzur, dışarıda örnek olur.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 13th, 2025