Toplumların İmtihanı ve İslâm Medeniyetinin Yeniden İnşası.

Toplumların İmtihanı ve İslâm Medeniyetinin Yeniden İnşası.

İnsanlık tarihi, yükselişler ve düşüşlerle dolu bir ibret sahnesidir. Bu sahnenin perdesi aralandığında, toplumların kaderini belirleyen ilahi yasaların işlediği görülür. Kur’an-ı Kerim, bizlere bu yasaları açıkça beyan ederek, geçmişin acı tecrübelerinden ders çıkarmamızı ve geleceği şekillendirmemizi öğütler. Bir toplumun kendini değiştirmedikçe Allah’ın da onların durumunu değiştirmeyeceği (Rad Sûresi, 11. Ayet) hakikati, bireysel ve toplumsal sorumluluğun temelini oluşturur. Bu, pasif bir bekleyiş yerine, aktif bir gayret ve sürekli bir öz-dönüşüm çağrısıdır. Zira değişim, önce gönüllerde başlamalı, sonra amellere yansımalıdır.

Tarih şahit olmuştur ki, Allah’ın zikrinden yüz çeviren, yani ilahi hakikatlerden, adaletten ve ahlaki değerlerden uzaklaşan toplumlar, dar bir geçimle (Taha Sûresi, 124. Ayet) imtihan edilmişlerdir. Bu darlık sadece ekonomik bir sıkışıklık değil, aynı zamanda manevi bir boşluk, kültürel bir yozlaşma ve sosyal bir çöküştür.

Hz. Ali (r.a.)’nin “Dünya hüznün yeridir, gariplerin sıkıntısı bitmez” sözü, bu çetin imtihanın ve dünya hayatının fani yönünün bir yansımasıdır. Zira hakiki huzur ve genişlik, ancak ilahi rızaya uygun bir yaşamla elde edilebilir.
Ancak, umutsuzluk girdabına düşmek yerine, ilahi lütfun müjdesi de daima mevcuttur: “Bir toplum hakkıyla iman edip salih amel işlerse yeryüzü iktidarı onların olacaktır.” (Nur Sûresi, 55. Ayet)
Bu ayet, İslâm medeniyetinin altın çağlarını müjdeleyen ve Müslümanlara cihanşümul bir sorumluluk yükleyen temel bir prensiptir. İslâm Hakikati’nin nuruyla bu topraklarda iman ziyafetinin, hakiki medeniyetin fen ve sanat çiçeklerini açtıracağı, vatanın maddi ve manevi saadetlerle gül ve gülistana dönüşeceği inancı (Tarihçe-i Hayat 158), geçmişte olduğu gibi gelecekte de bize yol göstermelidir.

Bu, sadece altı yüz sene değil, Abbasiler zamanından beri bin senedir Kur’an-ı Hakim’in bayraktarlığını yapan bu vatanın evlatlarına düşen büyük bir görevdir. Zira Kur’an, sadece okunan bir metin değil, aynı zamanda hayatın her alanına yön veren bir rehberdir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin belirttiği gibi, cismani ihtiyaçlar gibi manevi hacetler de çeşitlidir ve insan her nefeste bunlara muhtaçtır; cismin havaya, ruhun “hü” zikrine duyduğu gibi. Tekrar eden ayetler, işte bu ihtiyaçlara işaret ederek bizi uyandırır, teşvik eder, iştiyak ve iştahımızı tahrik eder. (Sözler 266.sh – Risale-i Nur)

Bu, Kur’an’ın canlılığını ve zamandan mekana hükmeden evrenselliğini gösterir.
Ne yazık ki, günümüzde “bilimsel görünen siyasal manipülasyonlar” ve “4+4+4 anketi” gibi örneklerde görüldüğü üzere, hakikatin üzeri örtülmeye çalışılmakta, bilimsel temellerden uzak, iktidara hizmet eden algı yönetimleri oluşturulmaktadır. Temsiliyetten yoksun, çarpık verilerle bilimsel maske takan bu tür “sipariş” çalışmalar, zorunlu eğitimin kısaltılması gibi geri adımlara zemin hazırlamaktadır. Bu durum, ilahi yasaları göz ardı etmenin ve hakiki bilimi yozlaştırmanın acı bir sonucudur. Toplumların dirilişi için, hakikate dönüş, bilimsel dürüstlük ve Kur’an’ın aydınlattığı yolda ilerlemek elzemdir.

Özet:
Bu makale, Kur’an-ı Kerim’in belirlediği üç siyasi yasayı temel alarak toplumların kaderini incelemektedir. Birinci yasa, toplumun kendi durumunu değiştirmedikçe Allah’ın da değiştirmeyeceğini anlatirken, ikinci yasa ilahi zikirden yüz çevirenlerin dar bir geçimle imtihan edileceğini belirtir.
Üçüncü yasa ise, iman eden ve salih amel işleyen toplumların yeryüzü iktidarına sahip olacağını müjdelemektedir.
Makale, Hazreti Ali’nin sözleriyle dünya hayatının zorluklarına değinirken, İslâm medeniyetinin yeniden inşası ve Kur’an’ın evrensel rehberliği üzerinde durmaktadır.
Son olarak, güncel siyasi manipülasyonların ve sözde bilimsel yaklaşımların tehlikelerine dikkat çekilerek, hakikate dönüş ve bilimsel dürüstlüğün önemi anlatılmıştır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 13th, 2025