Dört Yara, Bir Çöküş: İslâm Dünyasının Neden Geri Kaldığına Dair Derin Bir Teşhis “Taklitten Kurtul, Tahkike Sarıl!”

Dört Yara, Bir Çöküş: İslâm Dünyasının Neden Geri Kaldığına Dair Derin Bir Teşhis
“Taklitten Kurtul, Tahkike Sarıl!”

“Kat’iyyen hükmediyorum: Şimdiye kadar noksaniyatimiz ve tedenniyâtımız ve sû’-i ahvalimiz dört sebebden gelmiş: 

   1- Şeriat-ı garranın adem-i müraat-ı ahkâmından.. 

   2- Bazı müdahinlerin keyfemayeşâ sû’-i tefsirinden.. 

   3- Zahirperest âlim-i cahil, veyahut cahil-i âlimin taassubat-ı nâbemahallinden.. 

   4- Sû’-i tali’ cihetiyle, sû’-i intihab tarîkıyla müşkil-üt tahsil, Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünub ve mesavî-i medeniyeti tutî gibi takliddir ki, bu netice-i seyyie zuhûr ediyor. Memurîn hakkıyla vazifesini îfa etse, memur olmayan ilcaât-ı zamana muvafık sa’yetse, sefahete vakit bulmayacaktır. ”
Âsâr-ı Bediiye

Tarihin akışı içinde milletlerin yükselişi kadar, düşüşleri de birer ibrettir. Her medeniyetin çöküşü, ardında derin ihmaller ve büyük sapmalar bırakır. Bediüzzaman Said Nursî’nin yukarıdaki cümleleri, İslâm ümmetinin yaşadığı içtimâî, siyasî ve ilmî gerilemenin yalnız dış etkenlere değil, esasen içteki dört büyük yanlışa dayandığını açık bir vecizlikle beyan eder.

Bu makale, bu dört sebebi tarihî ve aktüel örneklerle ele alacak; hem hikmetli hem ilmi hem de ibretli bir değerlendirme sunacaktır.

  1. Şeriat-ı Garrâ’nın Ahkâmına Uymamak

İslâm şeriatı, sadece ibadetler değil; siyaset, iktisat, hukuk ve ahlâk gibi tüm hayat alanlarına dair mükemmel bir düzen sunar. Ancak bu düzenin hayattan çekilmesi, hakikatin değil; Müslümanların gafletinin bir eseridir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde dahi, İslâm’ın şer’î hükmü bir süs gibi görülmüş; kanunlar Batı’dan ithal edilmiş, kadıların yerini ecnebi müsteşarlar almıştır. Bugün İslâm dünyasında hukuk sistemlerinin büyük kısmı, Kur’an’dan değil, Paris’ten, Londra’dan ithal edilen modellerden alınmıştır.

Neticede adalet yerini keyfiliğe, merhamet yerini zorbalığa bırakmıştır.

  1. Müdahinlerin Keyfî ve Sapkın Tefsirleri

Her dönemin dalkavukları vardır. Bunlar, hakikati değil, yöneticilerin veya nefislerin hoşuna gidecek şekilde dini yorumlarlar.

“İslamiyet modernleşmeye engel değildir” gibi güzel görünen ama içi boşaltılmış ifadelerle, birçok asli hüküm ya tahrif edilmiş ya da devre dışı bırakılmıştır.

Kur’an’ın hakikatleri keyfî heveslere kurban edildiğinde, hakikate değil hevâya kul olunur. Nitekim bu tür tefsirler, hem ümmeti bölmüş hem de halkın İslâm’a güvenini sarsmıştır.

  1. Zâhirperest Âlim-i Câhil ve Câhil-i Âlimin Taassubu

Bu madde, ilim kisvesi altında cehaletin nasıl zarar verdiğini gösterir. Dış görünüşte âlim ama iç hakikatte cehaletle malul kimseler, ümmetin fikrî gelişimini durdurmuştur.

Bir kısmı lafzî ilme takılıp ruhu kaybetmiş, diğer kısmı ilmin ağırlığını taşımadan fetvaya kalkışmıştır. Böylece ilim; aydınlatmak yerine, karanlık üretmiştir.

Taassup, ilmi yerinden saptırır. Taklitçilik, hakikatin önüne perde çeker. Halbuki ilim, tahkik ister. Tartışmaya değil, tefekküre muhtaçtır.

  1. Avrupa’nın Sefahatini Taklit ve Sû’-i Tabiatla Sû’-i Seçim

Avrupa’nın medeniyet vitrini parlaktır. Ancak o vitrinin ardında sömürü, zulüm ve sefahat vardır.

Bediüzzaman, Batı’dan fen, teknik ve ilim alınabileceğini belirtir; fakat onların “günahkar medeniyetini” taklit etmeyi felaket olarak görür. Ne var ki, Müslümanların bir kısmı ilmini değil; sefahatini örnek almıştır. Tıpkı bir çocuğun parlayan şekerle kandırılması gibi, bir ümmet süslü günahlarla zehirlenmiştir.

Bu “tuti gibi taklit” neticesinde; ne ilimde ilerleme sağlanmış, ne ahlâkta bir yükseliş görülmüştür.

Çözüm: Aslına Dönmeyen, Aslı Gibi Olamaz

Bediüzzaman’ın dikkat çektiği bu dört sebep; bugün hâlâ İslâm dünyasının kanayan yaralarıdır. Ancak teşhis nettir. Bu hastalığın devası da İslâm’dadır.

– Şeriat yeniden hayatın merkezine alınmalı.
– İlim ehli, hakikat ehli olmalı.
– Dinî tefsir ve yorumlar hevâya değil, hakikate dayanmalı.
– Medeniyetin fen ve hikmet kısmı alınmalı, günah kısmı reddedilmelidir.

Bir millet ancak bu esaslarla şahsiyetini bulur ve medeniyetini kurar. Aksi takdirde başkasının gölgesinde yaşamaya mahkûm olur.

Özet:

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin ortaya koyduğu İslâm dünyasının gerileme sebepleri dört ana başlıkta incelenmiştir: Şeriatın terk edilmesi, dinî hükümlerin keyfî tefsiri, hakikatten uzak âlim tipi ve Batı’nın sefih yönünü taklit. Bu sebepler sadece bir tarihî tespit değil, aynı zamanda bugünümüzü şekillendiren dinamiklerdir. Kurtuluş, Kur’an ve Sünnet’e dönmek, ilmi tahkik ile yeniden diriltmek ve medeniyetimizi hakikatin temelleri üzerine inşa etmekle mümkündür.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 13th, 2025