Silahların Sessizliği, Vicdanların Yankısı: Leyla Zana’nın Gözyaşı, İkrime’nin İmanı ve Yeni Bir Dil Arayışı

 

Silahların Sessizliği, Vicdanların Yankısı: Leyla Zana’nın Gözyaşı, İkrime’nin İmanı ve Yeni Bir Dil Arayışı

Giriş: Sönmeye Yüz Tutmuş Bir Ateşin Ardındaki Hikmet

Tarihler 2025’i gösterdiğinde, bir miladın sessiz işaret fişeği PKK’nın silah bıraktığı Casene Mağarası  bölgesinden yükseldi. Terör örgütü PKK’nın onlarca yıllık kan ve gözyaşıyla şekillenen yolculuğunda, sembolik de olsa “silahların yakılması” gibi çarpıcı bir an yaşandı. BBC, etkisinin Irak, Suriye ve İran’da da hissedileceğini yazarken, olay mahallinde bulunan gazeteci Mehmet Acet, duygusal anlara şahitlik etti. Ağlayanlar arasında bir isim dikkat çekiciydi: Leyla Zana.[1]

 

Bu gözyaşı neyin nişanesi idi? Pişmanlık mı, vuslat mı, ideallerin çöküşü mü, yoksa kaçırılmış fırsatların yükü mü? Belki de hepsinin bileşimiydi. Ancak bu gözyaşının sessizliği, geçmişin gürültüsünden çok daha anlamlıydı. Çünkü burada sadece silahlar değil; zihniyetler, ideolojiler ve en önemlisi, geçmişin acı dolu hataları yanıyordu.

Bir Dönüşümün Psikolojisi: Gözyaşları, Vicdanın Yankısıdır

Zana’nın gözyaşları, her şeyden önce insanî bir kırılma anına işaret eder. İdeolojik bağlılıkların, siyasi mücadelelerin ve hatta halk desteğinin bir noktadan sonra insanın içindeki vicdanla hesaplaştığı bir andır bu. Gözyaşı, sadece duygusal bir boşalma değil; bir iç muhasebedir.

Burada akla İslâm tarihinden güçlü bir örnek gelir: İkrime bin Ebî Cehil. Babası İslâm’ın azılı düşmanıydı; “bu ümmetin Firavunu” olarak anılırdı. Ancak oğlu İkrime, imanla şereflendikten sonra, geçmişi hatırlatan her kelimeyle yürek burkan bir hesaplaşma yaşadı. Peygamberimiz (s.a.v), onun bu kırılganlığını fark etmiş, geçmişteki kimliğini değil, şimdiki şahsiyetini esas almıştı: “Onu babasının ismiyle anmayın.”

Leyla Zana’nın gözyaşları da böylesi bir dönüşümün işareti olabilir mi? Belki tam anlamıyla değil, ama insani vicdanın bir kıpırtısı olduğu kesin.

Dil Değişirse, Dünya Değişir

Bu olaydan sonra kaleme alınan analizlerde vurgulanan çok önemli bir mesele daha vardı: medyanın dili. Hasan Öztürk’ün ifadesiyle: “Şimdi yeni bir dil inşa etmenin günüdür.” Gerçekten de kavga, kan ve çatışma üzerine kurulu söylem; zihinleri sabitleyen, kalpleri körelten bir etkendir.[2]

 

Yeni dil demek; ötekileştirmeyen, onaran, barıştıran ve ihya eden bir bakış açısı demektir. Bu dilin ilk adımları, sadece gazetecilerin kalemlerinde değil; anne duasında, gençlerin idealinde, devletin şefkatinde, âlimlerin hikmetinde atılmalıdır.

İkrime’yi anarken nasıl ki soy bağı değil, iman bağı esas alındıysa; bugün de değişen, dönüşen insanlara geçmişten zincir vurmak yerine, geleceğe umut olmak gerekir.

Tarihten Ders, Geleceğe Yön

Silahları yakanların elleri bir zamanlar ateş saçarken, bugün gözyaşlarıyla ıslanıyor olabilir. Bu, tarihin çokça şahit olduğu bir dönüşüm türüdür. Ömer’in kılıcını Kur’an’a teslim edişi, Halid’in şöhretini tevazuya dönüştürüşü, Vahşi’nin mızrağını tövbeye gömmesi…

Her biri, insanın hata yapabileceğini ama dönme cesareti gösterdiğinde yeni bir sayfa açılabileceğini gösteriyor. Barışın dili, bu geçmişten gelen ilhamla yazılmalı. Yoksa barış sadece sembolik kalır.

Bilimsel ve Sosyolojik Perspektif

Bu olay aynı zamanda çatışma sonrası toplumların psikolojisini anlamak için önemli bir örnektir. Barış süreçlerinde en zor olan şey, sadece silahların susturulması değil, zihinlerdeki savaşın sona erdirilmesidir. Psikolojik çözülme, ideolojik boşluk ve sosyal uyum, bu süreçlerin temel sorunlarıdır.

Bilimsel olarak bakıldığında; çatışma sonrası rehabilitasyon süreçlerinde medya dili, lider figürlerin tutumu ve halkın tepkisi belirleyici faktörlerdendir. Bu süreçte eski aktörlerin geçirdiği dahili ve deruni dönüşüm, topluma da yeni bir yön verme potansiyeli taşır.

Sonuç: Gözyaşının Anlamı, Dönüşümün Kıymeti

Leyla Zana’nın gözyaşları bize şunu hatırlatır: İnsan sadece ideolojilerden ibaret değildir. O gözyaşı, belki bir pişmanlık, belki bir iç hesaplaşma ama kesinlikle bir insanî uyanışın işaretidir.

İkrime örneği ise bize tarihi bir ölçü sunar: Düşmanlık, kan bağıyla değil; niyet ve iradeyle son bulur. Her “Ebu Cehil” bir nesil için bitmiş olabilir, ama her İkrime, yeni bir neslin dirilişi olabilir.[3]

 

Ve şimdi… Silahların sustuğu, dillerin değişmeye başladığı bu dönemde; bize düşen, kinle değil hikmetle, düşmanlıkla değil dua ile, öfkeyle değil ümit ile yeni bir gelecek inşa etmektir.

ÖZET

Bu makale, PKK’nın sembolik olarak silah bırakma töreni esnasında Leyla Zana’nın gözyaşlarını merkez alarak, bu duygusal anı İkrime bin Ebi Cehil’in imanla dirilişiyle hatırlıyor ve temenni ediyoruz. Gözyaşlarının bir pişmanlık mı, dönüşüm mü yoksa vicdanî bir yükün tezahürü mü olduğu sorgulanıyor.
Makalede ayrıca medyada ve toplumda “yeni bir dil” ihtiyacının önemi ifade ediliyor. Tarihten, sosyolojiden ve İslami talimlerden örneklerle bu dönüşüm süreci hikmetli, ibretli ve umut dolu bir şekilde analiz ediliyor. Makalenin özü: Barış sadece silahların susması değil; kalplerin arınması, dillerin değişmesi ve zihinlerin aydınlanmasıyla mümkündür.

NOT VE
TEMENNİ:

AYNI DURUMUN FETÖ MENSUPLARI İÇİNDE OLMASINI DİLER VE HATIRLATIRIM.

PKK MADDÎ SİLAHLARINI YAKTI, FETÖ MENSUPLARI DA İÇLERİNDE VE DİLLERİNDE BULUNAN SİLAHLARINI YAKARLAR.

EBU CEHİL ÖLDÜ, NE MUTLU İKRİME VE İKRİMELERE VE DE İKRİME NİYETLİ ADAYLARA !!!…

 

[1] https://m.haber7.com/yazarlar/mehmet-acet/3546506-silahlar-yakilirken-oradaydim

[2] https://m.haber7.com/yazarlar/hasan-ozturk/3546500-silahlar-yakildi-simdi-yeni-bir-dil-insa-etmenin-gunudur

[3] https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/ikrime-bin-ebi-cehil-ra

Loading

No ResponsesTemmuz 12th, 2025