Şeytan ve Siyaset: Üfleyen Avrupa, Oynayan Doğu

Şeytan ve Siyaset: Üfleyen Avrupa, Oynayan Doğu

“Dedim: 

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ

   Evet İstanbul siyaseti İspanyol gibi …. bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzât değiliz. Bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim ile telkin eder. Biz kendimizden hayal edip, esammane tahribimizde eser-i telkini icra ederiz.
Mademki menba’ Avrupa’dadır. Gelen cereyan, ya menfî veya müsbettir. Menfîye kapılan, harf gibi 

دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِ غَيْرِهٖ

yahud 

لَا يَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ

tarif edilir.
Demek bütün harekâtı bizzât haric hesabına geçer. Çünki iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti faide vermez. Bahusus menfî iki cihet-i za’fla, haric cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya’kıl olur.”
Âsâr-ı Bediiye

> “اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ”
“Şeytan ve siyasetten Allah’a sığınırım.”
—Bediüzzaman Said Nursî, Âsâr-ı Bediiye

Siyasetin Şeytanî Maskesi

Bazen bir dua, bir hakikati bütün çıplaklığıyla haykırır. İşte Said Nursî’nin bu feryadı da öyle bir haykırıştır:
“Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.”

Zira şeytan, görünmeyen bir fitne kaynağı; siyaset ise görünür hale gelmiş bir fitnenin adıdır. Şeytan nasıl ki desise, vesvese ve tahrik ile insanı yoldan çıkarırsa, bozulmuş siyaset de milletleri öylece ifsat eder, parçalar ve felakete sürükler.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “İstanbul siyaseti, İspanyol gibi müzmin bir hastalıktır.”
Bu benzetme, siyasetin içine düştüğü çözümsüzlük ve perişanlığı gözler önüne serer. Zira bu siyaset, artık fikri hezeyanlaştırmakta, yani aklı hayal ve vehimle karıştırmakta, insanları vehmî düşmanlara ve sahte umutlara esir etmektedir.

Avrupa Üflüyor, Doğu Oynuyor

Siyaset, bir fikir üretme zemini olmaktan çıkıp bir taklit sahnesine dönüştüğünde, artık “biz” diye bir iradeden söz edilemez. Nursî’nin ifadesiyle:

> “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz.”

Bu ne demektir? Avrupa’dan gelen düşünce rüzgarları –ister menfî olsun ister müsbet– Doğu toplumlarına bir tenvim (uyutma) ve telkin vasıtasıyla aktarılmakta, biz ise bu telkinleri “kendimiz düşünüyoruz” zannederek hareket etmekteyiz.

Bu hâl, bir milletin kendi eliyle kendini inkâr etmesi demektir. Zira millet kendi değerinden, kendi fikrinden, kendi kültüründen uzaklaşıp başkasının fikrine hizmetkâr hâline gelmiştir.

Harf Gibi Yaşamak: İradesiz Toplumlar

Bediüzzaman, bu durumu Kur’ânî bir nazarla tasvir eder:

> “Harf gibi, ya kendinde anlamı yoktur yahut başkasının anlamını gösterir.”

Yani bir millet, kendi fikrî bağımsızlığını kaybettiğinde, ya manasız olur ya da sadece başkasına hizmet eden bir araç olur. Bu, medeniyet kılığına girmiş bir esarettir. Özgürlük nidaları atanlar, aslında başka güçlerin kuklası haline gelmiştir.

Hulûs-u niyet, iradesizliğe merhem olmaz. Saf niyetle yapılan bir yanlış, sonuçta doğru olmaz. Zira iradesi olmayan bir milletin samimiyeti, başka planlara kurban edilir. Hele hele bu niyet menfî (yıkıcı) bir istikamette ise, artık sadece bir “âlet-i laya’kıl” (akılsız bir araç) hâline gelir.

Siyaset Mi? Sefalet Mi?

Bugün hâlâ aynı tehlike sürmektedir. Batı’nın dayattığı siyaset anlayışı, birçok İslâm ülkesini ya doğrudan vesayet altına almış, ya da dolaylı bir taklit ve bağımlılıkla yönlendirmiştir. Ekonomi, hukuk, eğitim ve medya gibi alanlarda Avrupa’dan esen fikir rüzgârlarına göre şekillenen toplumlar, kendi asli değerlerinden uzaklaşmakta; kendi kendini yönetir gibi görünse de aslında başkalarının iradesiyle hareket etmektedir.

Siyaset, şu zamanda artık ilim değil; reklamdır. Gerçek değil; algıdır. Meşveret değil; manipülasyondur.

Özet:

Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Şeytan ve siyasetten Allah’a sığınırım” cümlesinden hareketle, siyasetin bozulmuş yüzünü ve Avrupa etkisi altındaki Doğu toplumlarının iradesizlik sorununu ele almaktadır. Siyasetin bir düşünce üretiminden çok, dış telkinlere göre şekillenen bir taklit ve araçsallaşma süreci olduğu ifade edilmiştir. Avrupalıların üflediği ideolojik rüzgârlarla Doğu’nun “oynaması”, milletlerin manasızlaşması ve başkalarının çıkarlarına hizmet eden birer vasıta haline gelmeleri, bu yazının ana mesajıdır. Kurtuluş, hakiki irade, yerli düşünce ve İslâmî basiret ile mümkündür.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 12th, 2025