NAZ VE NİYAZ MAKAMI: İNSANIN İHTİYAÇTAN İZZETE YÜKSELİŞİ
NAZ VE NİYAZ MAKAMI: İNSANIN İHTİYAÇTAN İZZETE YÜKSELİŞİ
“Diğer ilaç ise şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzak-ı Rahîm’in rahmetine itimattır. Öyle mi? Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevvad-ı Kerîm’in misafirine fakr u ihtiyaç, nasıl elîm ve ağır olabilir? Belki fakr u ihtiyacı, hoş bir iştiha suretini alır. İştiha gibi fakrın tezyidine çalışır. Onun içindir ki kâmil insanlar, fakr ile fahretmişler. Sakın yanlış anlama! Allah’a karşı fakrını hissedip yalvarmak demektir. Yoksa fakrını halka gösterip dilencilik vaziyetini almak demek değildir.”
Sözler
********
> “İnsanın en makbul hâli, en zayıf ve en muhtaç olduğu andır. Çünkü tam o anda kul, nazı bırakıp niyaza yönelir.”
- Naz ve Niyaz Makamı: Bir Paradoksun Şerhi
Naz ve niyaz… İki zıt gibi görünen ama hakikatte aynı hakikatin iki yönünü temsil eden bu kavramlar, kul ile Hâlık arasındaki en latif münasebetin adıdır. Naz, sevilenin şefkatinden emin olup istekte bulunmasıdır. Niyaz ise mahcubiyetle, fakr u ihtiyaç içinde yalvarmaktır. Sûfîlerin dilinde, bu iki hâl, bir yönüyle aşkın kemâline; diğer yönüyle ubudiyetin zirvesine işaret eder.
Kur’ân’ın ifadesiyle insan “fakirdir” (Fâtır 15). Bu fakr, yalnız maddî değil, manevîdir de. Her şeyi Allah’tan istemeye mecbur olan bir varlığın aczi, onu niyaza; marifeti, onu naz’a sevk eder. Fakat bu naz, kibirle değil, muhabbetle yoğrulmuş bir teslimiyettir.
- Kimler Ulaşabilir? Hangi Hallerle?
Naz ve niyaz makamı, öyle bir yer değildir ki herkes doğrudan oraya ayak basabilsin. Bu makam, ruhî terakkiyle elde edilir. İmam Rabbânî, bu hali “fakr-ı mutlak” olarak ifade eder. Kul, varlığının hakikatte bir yokluk olduğunu, her şeyinin O’ndan olduğunu idrak ettiğinde, naz ve niyaz arasında salınmaya başlar.
Bu makama ulaşanlar:
- Fakr ile iftihar edenlerdir. Yukarıda Sözler’de geçtiği gibi, kâmil insanlar fakr ile fahretmişlerdir. Çünkü bu, bir zilletten değil, bir ubudiyet izzetindendir.
- Şükür ve kanaatle yaşayanlardır. Çünkü şükür, nimetle bağı değil, Mün’im ile bağı kuvvetlendirir. Kanaat ise talebin adabını belirler.
- Dua edenlerdir. Zira dua, niyazın en halis şeklidir. Dua eden insan, ihtiyacını ilan ederken aslında bir makama değil, bir marifete erer.
- Talep eden, ama tevekkülle bekleyenlerdir. Naz, bazen sabırla kendini gösterir. Çünkü her talebin hemen karşılık bulması gerekmez.
III. Yüksek Bir Makam mı?
Naz ve niyaz makamı, evet, çok yüksek bir makamdır. Çünkü bu makamda kul, Rabbinin Rahîmiyetini ve Rezzâkiyetini doğrudan temaşa eder. Allah’a karşı naz, Allah’ın kulunu sevdiğinin delilidir. Zira naz, sadece sevene yapılır. Niyaz ise kulun Rabbine olan ihtiyacının, onu zillete değil izzete ulaştırdığının şuurudur.
Bu makamı yaşayanlar için hayat; ya şükürdür ya sabır. Ya naz içinde niyaz ya da niyaz içinde naz…
- Hangi Hallerden Bu Makama Geçilir?
- İstiğna’dan fakr’a geçilir. Kişi, kendi nefsinden vazgeçip Allah’a yöneldikçe fakrını fark eder.
- Sebebe değil, Müsebbibü’l-Esbâb’a teveccüh edilince… İnsan, sebeplerin perde olduğunu anladığında artık yüzünü doğrudan Allah’a çevirir.
- Dertten derde düşüp, sonunda derdin O olduğunu anlayınca… Yunus Emre’nin ifadesiyle:
“Bir dert verdin, bu dert beni her dertten âzâd eyledi.” - Zahiri nimetlerin yokluğunda bile zenginliği bulunca… Çünkü hakiki zenginlik, fakrın bilincinde gizlidir.
- Tarihten ve Edebiyattan İbretler
Hz. Eyyub, niyaz makamının sultanıdır. Her şeyini kaybettiğinde değil, tam aksine “Rabbim, bana zarar dokundu, Sen Erhamü’r-Râhimîn’sin” (Enbiyâ 83) dediğinde şifa bulmuştur.
Bediüzzaman, Kur’ân’ın şefkatiyle “Ben muhtacım, o halde her şeyim O’ndan” diyerek naz ile niyazın birleştiği noktada yaşar. Fakr ve acz, onun en büyük kuvvetidir.
Mevlânâ, nazı aşk ile yoğurur: “Ben sana naz ediyorum çünkü senin sevginle doluyum. Yoksa ben kimim ki naz edeyim?”
Yunus Emre, hem naz hem niyazdır:
“Ben yürürüm yâne yâne, aşk boyadı beni kane, Ne âkilim ne divâne, gel gör beni aşk neyledi.”
- Bilimsel ve Akli Bir Bakışla: Psikolojik Derinlik
İnsan psikolojisinde ihtiyaç ve güven, varoluşa yönelik iki ana eksendir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde “kendini gerçekleştirme” en üstte yer alırken; İslâmî yaklaşımda “Allah’ı tanımak ve O’na kul olmak” nihai hedeftir. Burada naz, güvenin, niyaz ise ihtiyaç hissinin bir tezahürüdür.
Niyaz hâli, modern psikolojide “varoluşsal kırılganlıkla baş etme” aracıdır. Naz ise sevgi ve aidiyetin bir tezahürüdür. İkisi birlikte, insanı hem tevazuya hem de itminana ulaştırır.
VII. Sonuç ve Hikmetli Kapanış
Naz ve niyaz makamı, kulun Allah karşısında kendini bulduğu, kaybetmekle kazandığı, fakr ile zenginleştiği yerdir. Bu makam, bir dua makamıdır, bir tevekkül makamıdır, bir aşk makamıdır.
Fakr, zenginliğin; acz, kudretin kapısını açar. Kul Rabbine muhtaç olduğunu anladıkça, aslında her şeye sahip olduğunu fark eder. Naz ile talep eder, niyaz ile secdeye varır.
Makale Özeti
Naz ve niyaz makamı, kulun Allah’a olan ihtiyaç ve güven dengesini kurduğu yüksek bir manevî makamdır. Bu makama; fakr, şükür, dua ve tevekkül gibi hallerle ulaşılır. Tarihî şahsiyetler ve sufîler bu hali yaşamış, fakr ile iftihar etmişlerdir. Psikolojik olarak da bu makam, insanın hem iç huzurunu hem varoluşsal bağını güçlendiren bir duraktır. Naz, sevginin; niyaz ise teslimiyetin lisanıdır. Kul, Rabbine yöneldikçe hem naz eder, hem niyaz eder; hem muhtaç olur, hem izzet bulur.