İbret Nazarıyla Silahların Susuşu ve Hakikatin Yükselişi: Bir Dönüşüm Çağının Şafağında
İbret Nazarıyla Silahların Susuşu ve Hakikatin Yükselişi: Bir Dönüşüm Çağının Şafağında
İnsanlık tarihi, sürekli bir değişim ve dönüşüm halindedir. Çağlar boyunca, toplumlar nice buhranlardan geçmiş, nice zorluklarla sınanmış, lakin her seferinde bu imtihanlardan yeni bir bilgi, yeni bir idrak ve yeni bir medeniyet ufkuyla çıkmayı başarmıştır. Bugün tanıklık ettiğimiz hadiseler de, bu dönüşümün, özellikle kadim coğrafyamızda tezahür eden bir başka halkasıdır. Sunulan görseller ve beraberindeki metinler, derinlikli bir tefekkürle ele alındığında, sadece siyasi veya askeri bir hadisenin ötesinde, çok daha büyük bir manevi ve ilmi dönüşümün işaretlerini taşımaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri: “Hakikat-i İslâmiye suları ile bu topraklarda iman ziyası altında hakikî medeniyetin fen ve san’at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve manevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir inşaallah.” sözleri, bu dönüşümün temel felsefesini ortaya koymaktadır.
Risale-i Nur külliyatı, Kur’an’ın bu asra bakan vechinden süzülen bir tefsir olarak, sadece ahiret saadetini değil, aynı zamanda dünya saadetini de iman ve fennin ittihadında görmektedir. Bilimsel çalışmalar ve teknolojideki ilerlemeler, eğer imanın nuruyla aydınlanırsa, gerçek medeniyetin inşasına vesile olacaktır. Türkiye’nin savunma sanayindeki gelişimi ve teknolojik bağımsızlık hamleleri, bu hakikatin maddi alandaki bir yansımasıdır. Caydırıcılık gücü, sadece askeri bir üstünlük değil, aynı zamanda barış ve istikrarın teminatı olma potansiyelidir.
Bu, Risale-i Nur’un işaret ettiği “maddî saadet”in bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Ve diğerbeyanında;”Ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlâdları! Altıyüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur’an-ı Hakîm’in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur’anı ilân etmişsiniz.” sözleri, tarihi bir sorumluluğu ve derin bir kimliği hatırlatmaktadır. Türkiye, asırlar boyu İslam medeniyetinin öncüsü olmuş, Kur’an’ın nurunu tüm dünyaya taşımıştır. Bu tarihi miras, günümüzdeki gelişmelerle birlikte yeni bir anlam kazanmaktadır.
PKK’nın silah bırakması, elli yıldır dökülen kanın sona ermesi, sadece askeri bir başarı değil, aynı zamanda bu topraklarda tekrar manevi bir uyanışın ve dirilişin habercisidir. “Türkiye ile çarpışmak yanlıştı” sözleri, bu tarihi ve manevi mirasın karşısında durmanın beyhudeliğini açıkça ortaya koymaktadır.
PKK’nın bir şebeke olarak nitelendirilmesi ve Esed rejiminin değişiminin bu örgütün belini kırması, birleşik bir stratejinin ve ilahi takdirin bir sonucudur. Burada bilimsel ve mantıki bir analiz yapmak gerekirse, jeopolitik dengeler, bölgesel aktörlerin rolleri ve uluslararası ilişkilerdeki değişimler, terör örgütlerinin varlık alanlarını daraltmaktadır. Türkiye’nin askeri ve diplomatik alandaki etkinliği, bu denklemi Türkiye lehine çevirmiş ve PKK’nın “kolları kopmuş”tur. Bu durum, terörle mücadelenin sadece askeri operasyonlarla değil, aynı zamanda diplomatik ve istihbari çalışmalarla, bölgedeki dengelerin doğru okunmasıyla mümkün olduğunu göstermektedir.
Makalede “Sıra İsrail’de” ifadesi, derin bir jeopolitik öngörü ve bölgesel dönüşüm beklentisi taşımaktadır. Daes (DEAŞ) ve PKK gibi örgütlerin İsrail’in bölgedeki varlığını sürdürme stratejisinin birer piyonu olduğu tezi, tarih boyunca büyük güçlerin bölgesel aktörleri kendi çıkarları doğrultusunda manipüle ettiği gerçeği göz ardı edilemez. Bu örgütlerin çöküşü, İsrail’in bölgedeki “ayaklarının kopması” şeklinde yorumlanmıştır. Bu, bölgesel güç dengelerinde köklü bir değişimin başlangıcı olabilir ve Ortadoğu’da yeni bir dönemin kapılarını aralayabilir.
“Maniler kalkıyor. Manevi mani olan Ayasofya’nın kilidi açıldı. Sırada Kudüs var. Maddi kilit PKK çözüldü. Sırada İsrail var.” ifadeleri, manevi ve maddi engellerin kaldırılmasına yönelik güçlü bir inancı ve beklentiyi yansıtmaktadır. Ayasofya’nın ibadete açılması, İslam âlemi için büyük bir manevi zafer ve milli bir gurur kaynağı olmuştur. Bu, manevi bir “kilidin açılması” olarak yorumlanırken, PKK’nın çöküşü “maddi bir kilidin çözülmesi” olarak görülmüştür. Bu benzetme, İslam coğrafyasının önündeki engellerin bir bir kalkacağı ve Kudüs gibi kutsal değerlerin özgürlüğüne kavuşacağı yönündeki ümidi pekiştirmektedir. Bu süreçte, program ve stratejik planlamanın önemi de göz ardıedilemez.
“Kolları kopan ahtapotun çırpınışları yeni bir yükselişin habercisidir.” cümlesi, düşüşün bile yeni bir başlangıcın habercisi olabileceğine dair ibretli bir bakış açısı sunmaktadır. Terör örgütlerinin güç kaybetmesi, bölgeye barış ve istikrarın gelmesinin önünü açacaktır. Bu durum, Türkiye’nin liderliğinde yeni bir Ortadoğu vizyonunun filizlenmesine zemin hazırlayabilir.
Son olarak, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, “SDG dediğiniz, YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. SDG’ye bağımsız devlet kurma borcumuz yok. Özgür Kürdistan olmayacak, özgür SDG devleti olmayacak. Şam-SDG anlaşması işe yaramadı, SDG artık makul olmalı.” sözleri, Batılı devletlerin bölgedeki terör örgütlerine verdikleri desteğin sorgulandığı ve yeni bir paradigma değişiminin yaşandığına işaret etmektedir. Bu, Türkiye’nin terörle mücadelesinde uluslararası alanda haklılığının tescil edilmesi anlamına gelmektedir.
Amerikalıların “SDG ile ortaktık, onlara borçluyuz” duygusuyla, “biz onlara bir devlet içinde bağımsız bir hükümet kurmaya borçlu değiliz” ve “makul bir şekilde yeni bir yönetime geçiş sürecinde bir yol sunma borcumuz var” şeklindeki ifadeleri, pragmatik bir değişimin ve gerçekçi bir yaklaşımın habercisidir. Bu durum, uzun vadede bölgede daha istikrarlı ve barışçıl çözümlerin üretilmesine katkı sağlayabilir.
Netice itibarıyla, sunulan görseller ve metinler, sadece bir dönemin kapanışını değil, aynı zamanda yeni bir dönemin, bir şafağın doğuşunu müjdelemektedir. Bu şafak, iman ve fennin birleştiği, hakikatin yüceldiği, hürriyet ve adaletin tesis edildiği, maddî ve manevî saadetlerin yaşandığı, bilim ve teknolojinin insanlığın hizmetine sunulduğu, programlı ve stratejik adımlarla ilerlenen bir geleceğin habercisidir. Bu süreçte, kadim bilgeliğin ışığında, yeni nesillere aktarılacak en büyük miras, ibret dolu bu tarihi anların doğru okunması ve geleceğe umutla bakma azmidir.
Makale Özeti:
Bu makale, PKK’nın silah bırakması ve bölgesel değişimlerin, sadece askeri bir başarıdan öte, daha derin manevi, ilmi ve tarihi bir dönüşümün işaretleri olduğunu ele almaktadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin iman ve fennin ittihadına dair ifadeleri ile Türkiye’nin bu yöndeki askeri ve teknolojik gelişmeleri arasında bir bağlantı kurularak, bu dönüşümün maddi ve manevi boyutları incelenmiştir. PKK’nın çöküşü, Esed rejimindeki değişiklikler ve Türkiye’nin artan caydırıcılık gücü, terör örgütünün “kolları kopan bir ahtapot” benzetmesiyle açıklanmıştır.
Makale, Ayasofya’nın açılması ve Kudüs beklentisi gibi manevi sembollerle PKK’nın çözülmesi gibi maddi engellerin ortadan kalkışını ilişkilendirerek, İslam dünyasının önündeki engellerin bir bir kalkacağına dair bir umut dile getirmiştir. Son olarak, ABD’li yetkililerin SDG/YPG konusundaki değişen söylemleriyle, uluslararası alanda Türkiye’nin haklı pozisyonunun pekiştiği ve bölgesel güç dengelerinde yeni bir dönemin başladığı anlatılmıştır.
Makale, tüm bu gelişmelerin, iman, bilim, teknoloji ve stratejik programlamanın birleşimiyle, daha aydınlık bir geleceğin müjdecisi olduğunu belirterek sona ermektedir.