Ateşe Sokan Ameller: Unutulan Hakikatler

Ateşe Sokan Ameller: Unutulan Hakikatler

Kur’an’ın nazil olduğu ilk yıllarda indirilen sûrelerden biri olan Müddessir Suresi, insanoğlunun en temel zaaflarını ve ahiret hesabına dair gafletini çarpıcı ifadelerle gözler önüne serer. 42 ila 47. ayetler, cehenneme girecek olan kimselerin kendi dilleriyle verdikleri itirafları taşır. Bu ayetlerde sadece cehennem tehdidi değil, aynı zamanda bu akıbetin dünya hayatındaki sebepleri de açıkça beyan edilir.

“Sizi yakıcı ateşe sokan nedir?”

Bu ayet, ahirette azap görenlere yöneltilen bir soruyla başlar:
“Mâ selekeküm fî sekar?” – Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen neydi?
Bu soru, hem bir hesap sorma hem de bir ibret kapısıdır. Zira verilen cevaplar, sadece geçmişin bir muhasebesi değil, aynı zamanda biz yaşayanlara hitap eden uyarılardır.

  1. “Biz namaz kılanlardan değildik” (74:43)

İlk cevap, ibadet terkidir. Namaz, kulun Rabbiyle olan bağının en temel ifadesidir. Namazsız bir hayat, ruhsuz bir beden gibidir. Allah’a karşı şükrün, kulluğun ve tevazuun merkezi olan namazı ihmal etmek, kişinin ilahi rahmetten uzaklaşmasının ilk adımıdır. Çünkü namaz, hem bireysel arınma hem de sosyal duyarlılık kazandıran bir ibadettir.

  1. “Yoksulu doyurmuyorduk” (74:44)

Bu ayet, sadece bireysel ibadetin yetmediğini ortaya koyar. Toplumsal sorumluluk, imanın ayrılmaz bir parçasıdır. Aç bir komşusu varken tok yatan kişi, Resûlullah’ın (sav) ifadesiyle “bizden değildir.” Yoksulu doyurmak, malı paylaşmak değil, kalbi açmaktır. Allah’ın verdiği rızkı, yine O’nun kullarıyla paylaşmamak, rahmet kapılarının yüzümüze kapanmasına sebep olur.

  1. “Günaha dalanlarla birlikte biz de dalardık” (74:45)

Burada toplumsal sapma ve çevre etkisi dile getirilir. Günah sadece bireysel bir tercih değil, zamanla bir alışkanlık, bir ortam, bir yaşam tarzı haline gelebilir. Eğer insan kimlerle yürüdüğüne dikkat etmezse, onların gittiği yere gitmeye mahkûm olur. Fısk ve fücur içinde yaşayanlarla aynı mecliste, aynı dilde, aynı gaye ile yaşamak, insanı da o bataklığa çeker.

  1. “Ceza gününü yalanlıyorduk” (74:46)

İnançsızlık veya ahireti ciddiye almamak, tüm yanlış davranışların arka planındaki temel sebeptir. Çünkü hesap gününe inanmayan kişi, kendisini sınırsız, başıboş ve sorumsuz görür. Ceza günü inancı, insanın hem kendine hem topluma hem de Rabbine karşı sorumlu bir varlık olduğunun bilincidir. Bu bilinç kaybolduğunda, ahlaki erozyon da kaçınılmaz olur.

  1. “Sonunda ölüm bize gelip çattı” (74:47)

Ve son perde: Ölüm. Hayatın sahnesi kapanır, perde iner. Artık dönüş yoktur. Yapılanlar, yapılmayanlarla birlikte mizana konulur. Ölüm, ne zaman geleceği belli olmayan, ama her an yaklaşmakta olan bir gerçektir. Bu ayetle Kur’an, hayatın geçici, ölümün ise kesin bir sona sahip olduğunu bir tokat gibi hatırlatır.

Sonuç ve İbret

Bu kısa ama özlü ayetlerde anlatılanlar, aslında bir “mahkeme tutanağı” gibidir. Hesap gününde azaba uğrayanların dilinden dökülen bu sözler, sadece onların değil, bugün yaşayan bizlerin de önüne konmuş bir aynadır.
İbadetsizlik, sosyal duyarsızlık, kötü çevre, ahiret inancından sapma ve ölümü unutmak… Bunlar, bir insanı cehenneme götürebilecek beş temel sebeptir.

Bu ayetler, bir uyarı değil; adeta ilahi bir feryattır. Kalbinde zerre kadar iman taşıyanı titreten, yolunu gözden geçirmesine vesile olan bir feryat…

Özet

Müddessir Suresi’nin 42-47. ayetlerinde, cehennemliklerin kendi ağızlarından verdikleri cevaplar, bizlere derin bir ibret ve hikmet dersi sunar:

  1. Namazı terk etmek,
  2. Fakire merhametsizlik,
  3. Günahkârlarla beraber yaşamak,
  4. Ahireti inkâr etmek veya ciddiye almamak,
  5. Ölüm gelmeden önce uyanmamak…
    Bu beş sebep, hem dünya hem ahiret için birer alarmdır. Kur’an bu beyanlarıyla bizi pişmanlık duymadan önce pişmanlık duymaya davet eder.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 12th, 2025