Ruhsuz Zafer: Satveti Yitiren Bir Milletin Hikâyesi

Ruhsuz Zafer: Satveti Yitiren Bir Milletin Hikâyesi

“Lozan Muahedesi’nden sonra, İngiltere Avam Kamarasında “Türklerin istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap:

   “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

   Artık bunun üzerine her şey apaçık anlaşılıyor, değil mi? ”
Emirdağ Lâhikası 2

“Bir milletin kalbini sökerseniz, onu bir daha diriltemezsiniz.”
Tarih, sadece savaşların, antlaşmaların ya da liderlerin hikâyesi değildir. Tarih, aynı zamanda milletlerin kalbine inen darbelerdir. O kalp İslam’dır; ruhu ise Kur’an’dır. Kalbin atışını durdurduğunuzda, o milletin ne zaferi zaferdir, ne de barışı barış…

Lozan ve İngiliz’in Asıl Hesabı

Lozan Muahedesi, sadece toprakla değil, inançla imzalanan bir metindi. Masada görünen; hudutlardı, borçlardı, kapitülasyonlardı… Fakat görünmeyen ama asıl önemli olan; milletin ruhu, maneviyatı ve İslâm’la olan bağıydı. İşte bu görünmeyen planı, İngiltere Avam Kamarasında Lord Curzon şöyle itiraf etti:

> “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.”

Bu söz, bir düşmanın zafer narası değil; bir milletin ruhî cenazesinin ilânıdır. Dışarıdan yıkamadıkları bu milletin içini boşaltarak, kendi eliyle ruhundan uzaklaştırmayı başardıklarını itiraf ediyorlardı.

Zafer mi, Zafiyet mi?

Lozan’dan sonra her şey değişti. Birçoklarına göre bir “zafer” kazanılmıştı. Ama bu zaferin bedeli, hilafetin kaldırılması, medreselerin kapatılması, Kur’an’ın yasaklanması, ezanın susturulması, camilerin kapanması ve nesillerin dinsizleştirilmesi oldu.

Zafer, yalnız mermiyle kazanılmaz. Gerçek zafer, ruhla ve imanla kazanılır. Maddeten kaybedip manen diri kalan bir millet, vakti geldiğinde yeniden ayağa kalkabilir. Fakat manen çöken bir millet, yeryüzünün en güçlü devleti dahi olsa, içten içe çürümeye mahkûmdur.

Gürzon’un Sözleri ve Bugünün Manzarası

Bugün etrafımıza baktığımızda, bu sözlerin ne kadar gerçekleştiğini görmek acı ama ibret vericidir:

Gençler arasında inançsızlık ve manevî boşluk had safhada.

Aile kurumu sarsılıyor, evlilikler azalıyor, boşanmalar artıyor.

İslamî ilimlere ilgi azalmış, yerine popüler kültür ikame edilmiştir.

Tarihiyle, kimliğiyle ve ruhuyla barışık olmayan nesiller büyüyor.

İşte bu tablo, bir milletin ruhundan uzaklaştırılmasının neticesidir. Gürzon’un dediği gibi: “Onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürdük.”

Ama Her Mevsimin Bir Baharı Vardır

Evet, bu millet derin bir gaflet ve uzaklaşma yaşadı. Ama hâlâ Kur’an bu topraklarda okunuyor. Hâlâ ezan semayı deliyor. Hâlâ gençler camilere koşuyor. Hâlâ birileri bu milletin ruhunu yeniden uyandırmak için mücadele veriyor.

Çünkü bu milletin mayası İslam’dır. Hamuru Kur’an’dır. Batı’nın ruhsuzlaştırma projesi, imanlı gönüller oldukça başarıya ulaşamayacaktır. Asıl vazife şimdi bize düşüyor:

Geçmişin ihanetini bilmek ve unutmamak…

Lozan’ın görünmeyen maddelerini çocuklarımıza öğretmek…

“Zafer” sanılan o antlaşmanın aslında zihnî bir esaret olduğunu anlatmak…

Ve yeniden imanla dirilmek, Kur’an’la şahlanmak, sünnetle yürümek…

ÖZET:

Lozan Muahedesi sonrası İngiliz Lord Curzon’un “Türkleri maneviyat ve ruh cephelerinden öldürdük” sözleri, sadece bir diplomatik başarıdan değil, derin bir inançsızlaştırma planından haber verir. Türkiye’nin istiklâli tanınırken, ruhunun sökülmesi hedeflenmiştir. Hilafet, medrese ve İslamî hayatın tasfiyesi bu planın parçasıdır. Ancak milletimizin mayasında bulunan iman sayesinde bu çöküş tam bir yıkıma dönüşmemiştir. Bugün bize düşen, bu ihanetin farkında olmak ve yeniden iman, ilim ve şuurla dirilişe yönelmektir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 11th, 2025