Nefes Sayısınca Yol, Nübüvvet Kadar Delil: Marifetullah ve Risaletin Sınırsız Delilleri

Nefes Sayısınca Yol, Nübüvvet Kadar Delil: Marifetullah ve Risaletin Sınırsız Delilleri

“Evliyâullah demişler; 

اَلطُّرُقُ اِلَى اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَٓائِقِ

Yani: Mârifetullahın bürhanları nefesler kadar hadsizdir. 

   Mârifet-i Nebînin bürhanları dahi nüfûs-u mü’minîn kadar muhtelif şahsiyetler ile tezahür eder. Demek şu enfâs-ı halâik mikdarında ve bu nüfûs-u ehl-i imân adedinde layuadd bürhanların netice-i yegânesidir. 

   Evet muvaffak bir nazar, kainâtın her zerresinin her halinden vücûd-u Sânii, hem Peygamberin her bir hal, kal, fiilinden sıdk-ı nübüvvetin şuâını görür.  ”
Âsâr-ı Bediiye

İnsanın varlıkla olan ilişkisi bir bakış, bir hissediş ve bir idrak meselesidir.
Bu idrak; hakikati arayan kalbin nazarıyla birleşince, kâinatın her zerresi, her nefesi, her varlığı insanı bir hakikate götürür: Allah’ın varlığına ve birliğine.
İşte bu yüzden Evliyâullah şöyle der:

> “اَلطُّرُقُ اِلَى اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَٓائِقِ”
“Allah’a giden yollar, mahlûkatın nefesleri adedincedir.”

Bu cümle sadece mecaz değil, aynı zamanda derin bir metafizik gerçektir.
Her varlık, her nefes, her zerre; ya doğrudan ya da dolaylı olarak Allah’ı tanıttırır.
Çünkü O, hem yaratıcısıdır hem de her an onunla kaimdir.
Marifetullah, yani Allah’ı tanıma yolları, sadece birkaç kelamî delile sığmaz.
Her akıl, her vicdan, her ruh; kendi lisanıyla o yolda yürür.

Kâinat: Bir Kitap, Her Satırı Marifet

Bir mü’minin dikkatli ve tefekkür yüklü bakışı, kâinatın her bir zerresinde Allah’ın varlığına ve birliğine deliller bulur.
Çünkü her şey intizam içindedir, hikmetle yaratılmıştır, gayesiz değildir.

> “Muvaffak bir nazar, kâinatın her zerresinin her halinden vücûd-u Sânii görür.”

Bir çiçeğin açışı, bir çocuğun doğuşu, bir yıldızın hareketi, bir kalbin atışı…
Hepsi, O’nun kudretini, ilmini, iradesini ilan eder.

Risaletin Parıltısı: Her Mü’minin Ruhunda Ayrı Bir Şua

Tıpkı marifetullahın yolları gibi, nübüvvetin isbatı da tek bir delile dayanmaz.
Bediüzzaman, bu noktada çok ince ve derin bir hakikati şöyle ifade eder:

> “Mârifet-i Nebînin bürhanları dahi nüfûs-u mü’minîn kadar muhtelif şahsiyetler ile tezahür eder.”

Yani her mü’minin kalbinde, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) risaletine ait bir farklı delil parlar.
Kimisi onun ahlakında nübüvveti görür,
Kimisi getirdiği Kur’an’da,
Kimisi duasında,
Kimisi savaşta gösterdiği cesaret,
Barışta sergilediği tevazu,
Yetime merhameti, zalime adaletiyle…

Nübüvvet, sabit bir hakikattir; ama onun tecellîleri şahsiyetler kadar çoktur.

Her Nefes, Bir Delil; Her Kalp, Bir Ayna

Bu ifade; marifetin ve risaletin isbatını dar kalıplara hapsetmekten kurtarır.
Her bir nefes gibi, her bir insan da Allah’a ulaşmak için ayrı bir yol, ayrı bir pencere olabilir.
Ve bu yolların hepsi aynı menzile çıkar: “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah.”

Her zerrenin, her insanın ve her olayın iç yüzünde Allah’a ve Resulüne işaret eden deliller gizlidir.
Yeter ki kalp uyanık, nazar hikmetli, akıl teveccüh sahibi olsun.
O zaman insan, her şeyde O’nu görecektir.
Çünkü Allah, kuluna “Ben size şah damarınızdan daha yakınım.” (Kâf, 16) buyurmuştur.
Ve Peygamber, bu yakınlığın en parlak aynasıdır.

SONUÇ VE ÖZET:

Evliyâullah’ın ifadesiyle, Allah’a giden yollar mahlûkatın nefesleri adedincedir. Her insan, her varlık, her olay O’na işaret eder. Aynı şekilde, Peygamber Efendimiz’in nübüvveti de her mü’minin şahsiyetinde farklı delillerle tezahür eder. Kimi ahlakıyla tanır onu, kimi duasında bulur izini, kimi Kur’an’da duyar sesini. Marifetullah da, risalet de sadece kelam kitaplarının isbatlarıyla sınırlı değildir. Tefekkür eden nazar, her şeyde O’na ait bir delil bulur.
Her nefes bir yol, her kalp bir aynadır. Yeter ki bakan göz, gören kalp olsun.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 11th, 2025