“KÜN” Emrine İtaat: Kemâlin Çağrısı ve Kâinatın Secdesi

“KÜN” Emrine İtaat: Kemâlin Çağrısı ve Kâinatın Secdesi

“Her şeyin bir nokta-i kemâli var. Ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil ihtiyaçtır. Muzaaf ihtiyaç iştiyaktır. Muzaaf iştiyak incizabdır. Bunlar emr-i tekvinînin mahiyyât tarafından birer habb ve nüve-i imtisalidir. Mahiyat-ı mümkinatın mutlak kemâli, mutlak vücûddur. Hususî kemâli, isti’dadatını bilfiile çıkaran ona mahsus vücûddur. Bütün kâinatın 

كُنْ

emrine itaâtı, bir nefer hükmünde olan bir zerrenin itaâtı gibidir. İrade-i Ezeliye’den gelen 

كُنْ

emr-i ezelîsine mümkinin itaât ve imtisalinde, yine iradenin tecellîsi olan meyil ve ihtiyaç ve şevk ve incizab birden mümtezic, mündemiçtirler. İşte itaât sırrı.”
Âsâr-ı Bediiye

Her şey bir noktaya doğru akar. Her varlık, kendi özünde taşıdığı kemâl tohumunu bir gün meyveye dönüştürmek ister. Topraktaki çekirdek, göğe uzanan bir ağaç olmayı arzular. Su, bulutlara yükselecek buharı taşır içinde. İnsan, fıtratında gizli bir nur gibi bekleyen hakikatle buluşma arzusuyla yanar.

Bediüzzaman’ın derin ifadesiyle:
“Her şeyin bir nokta-i kemâli var. Ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil ihtiyaçtır. Muzaaf ihtiyaç iştiyaktır. Muzaaf iştiyak incizabdır.”

Bu cümle, varlıkların hem yaratılış sırrını hem de Allah’ın “Kün = Ol!” emrine nasıl bir yönelişle cevap verdiğini gösterir. Zira her şeyin içindeki meyil, ihtiyaç, şevk ve cazibe; İlâhî bir iradenin yankısıdır. Bu sadece bir eğilim değil; emr-i tekvinîye karşı bir secdedir, bir teslimiyet ve bir kulluktur.

Mümkinatın Kalbinde Saklı Kemâl

Varlık, Allah’tan gelen bir emirle var olur. Mümkin (yani yokluğu da varlığı da mümkün olan şey), o “Kün” emrine secde edercesine boyun eğer. Çünkü onun içinde ezelî bir çağrıya cevaz verecek bir çekim, bir şevk yaratılmıştır.
Her varlık kemâlini ister. Çünkü o kemâl, yaratıldığı anda ruhuna konulmuş bir “hedef kodu” gibidir.

Bir tohumun içindeki meyil, ağaç olana kadar susmaz. Bu meyil zamanla bir ihtiyaç hâline gelir. O ihtiyaç, ruhun yanışıyla iştiyaka döner. İştiyak, artık onu bulunduğu yerde durduramaz; incizab, yani cazibe başlar. Varlık, kendini çekene doğru akar. İşte bu, kâinat çapında bir itaat sırrıdır.

Kün Emrine İtaat: Bir Zerrenin Secdesi

“Bütün kâinatın ‘Kün’ emrine itaati, bir nefer hükmünde olan bir zerrenin itaati gibidir.”
Bu ne demek?
Güneş, sistemler, galaksiler… Kainatın dev cisimleri nasıl İlâhî nizama boyun eğiyorsa; bir atom da, bir hücre de aynı itaatle hareket eder. Zira hepsinin içinde, “irade-i ezeliye”den gelen emre yönelten bir çekim vardır.

Bu çekim, sadece fizikî değil; aynı zamanda manevîdir. Gök cisimleri de, hücreler de, insanlar da emre muhataptır. İnsanda bu yöneliş, bir arayışa dönüşür: Hakkı bulma, hakikati yaşama ve kemâle erme arayışı…

İtaat Sırrı: Hürriyetteki En Yüksek Teslimiyet

İnsanın iradesi vardır. Bu yönüyle diğer varlıklardan ayrılır. Ama o da aynı meyil, aynı ihtiyaç ve aynı şevkle yaratılmıştır. Eğer bu ruhî yöneliş, nefsin tesiriyle sapmazsa, insan da “Kün” emrine, yani Allah’ın iradesine, rızasına uygun bir hâl alır.

İşte gerçek itaat budur. Zoraki değil, içten gelen, meyil ile başlayan, iştiyakla olgunlaşan ve incizab ile Allah’a yönelen bir teslimiyet…

Varlıklar bu teslimiyeti sessizce yaşar. Ağaç büyürken Allah’a haykırmaz, ama dallarıyla secde eder. Su akarken konuşmaz, ama yolu Allah’ın çizdiği yerdedir. İnsan da eğer içindeki kemâl tohumunu yeşertirse, onun da hayatı bir secdeye dönüşür.

SONUÇ VE ÖZET:

Her şeyin içinde bir kemâl noktası vardır ve bu noktaya ulaşma arzusu, İlâhî iradeye bir cevaptır. Bu arzunun yoğunlaşması, ihtiyaç, iştiyak ve sonunda incizaba dönüşür. Tüm varlıklar, Allah’ın “Kün” emrine meyil, ihtiyaç ve cazibe ile cevap verir. Bir zerreden galaksilere kadar her şey İlâhî düzene itaat içindedir. İnsan da kendi içindeki bu kemâl tohumunu anlayıp iradesini Allah’ın rızasına yönelttiğinde, varlığının gayesine ulaşır. Gerçek itaat, hür iradenin Allah’a duyduğu şevkle yapılan secdedir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 11th, 2025