İçten Vurulan Millet: Hayim Naum Planı ve İslâmiyet’e Tuzak Kurulmuş Bir Asır
İçten Vurulan Millet: Hayim Naum Planı ve İslâmiyet’e Tuzak Kurulmuş Bir Asır
“Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak planın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde –yani Mustafa Kemal yanında– emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, ma’hud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk’ü içinden vurmanın planını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.
İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadîs-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi ve şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatini gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor. ”
Emirdağ Lâhikası 2
“Bir milleti yıkmak istiyorsan, dış kalelerini değil, iç kalplerini hedef al.”
Tarih, yalnızca cephelerde değil; kalplerde, fikirlerde ve inkılaplarda kazanılır. Osmanlı’nın zahiren yıkılışı, aslında İslâmiyet’in hedef alınmasının son adımıydı. Asıl savaş, bir milletin ruhunu, inancını ve mukaddesatıyla bağını koparmaktı. Bu savaşın adı ise: İçten vurmak.
Hayim Naum ve Sinsi Planın Taşları
Tarihe adı az geçmiş ama etkisi çok büyük bir isimdir Hayim Naum. Osmanlı’nın son başhahamıydı. Ancak onun derdi ne dinî liderlikti, ne de halkının maslahatları. O, bir akılcı istihbarat figürü, bir proje adamıydı. Görevi şuydu:
> “Türkleri dıştan değil, içten yıkmak. Zorla değil, inkılapla.”
Ve bu görevi öyle bir zaman ve zeminle buluşturdu ki; plan, adeta İslâmiyet’e karşı bir ‘zihnî hilâfet kaldırma’ operasyonuna dönüştü. Zira onun etki alanı sadece diplomatlar ve dış güçler değil, Ankara’nın merkezindeki karar vericiler idi.
Ma’hud Mevzu: Hadisin Haber Verdiği Tehlike
Risale-i Nur’un Emirdağ Lâhikası’nda işaret ettiği gibi, bu plan hadis-i şeriflerin de haber verdiği bir felâketin yansımasıdır: Müslümanların kendi içinden çıkacak birtakım şahısların eliyle dine zarar verecekleri uyarısı. Bu uyarı, yalnız bir zamanın değil, tarihin birçok devresinde karşılık bulmuş bir gerçekliktir.
Hayim Naum, bu planı icra ederken karşısında beklenmedik bir heves ve şiddetle destek bulan bir isimle buluşur: Mustafa Kemal. Ve bu birleşme, “Türk’ü içinden vurmanın planını gerçekleştirmek için her unsurun tamamlandığı” an olarak kaydedilir.
Yahudi Lord Curzon, Hayim Naum ve Şeriata Darbe
İngilizlerin Lozan’daki murahhası Lord Curzon da bir Yahudiydi. Hayim Naum ile tam bir koordinasyon içinde çalıştılar. Batı, bu iki figürle şunu başardı:
Hilafeti kaldırdı,
Medreseleri kapattı,
Şeriatın kamusal varlığını yok etti,
Kur’an öğrenimini suç saydı,
İslâmiyet’in toplumu yönlendirme gücünü bitirdi.
Bunlar doğrudan bir askeri müdahale ile olmadı. İçten, “reform” ve “çağdaşlaşma” süsüyle yapıldı.
Nur Talebelerine Zulmün Asıl Sebebi: Bu Sinsi Planı Deşifre Etmeleri
Emirdağ Lâhikası’nda geçen şu tesbit, bu planın neden Risale-i Nur hareketine karşı büyük bir zulümle yürütüldüğünü açıklar:
> “Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmeti budur.”
Çünkü Risale-i Nur, bu içten yıkımın maskesini düşürüyordu. İslâmiyet’in inkılapla değil, kalple, imanla yaşatılacağını anlatıyordu. Bu yüzden, ne yazık ki o dönemde dine sadakat gösterenler “irtica” damgasıyla yaftalandı, zindanlara atıldı, susturulmak istendi.
Bugün Biz Neredeyiz?
Bugün hâlâ o planın kalıntıları içimizde sürüyor:
Laiklik, dinin kamusal alandaki etkisini hâlâ tehdit olarak görüyor.
Dindar nesiller, ötekileştirme ile hâlâ karşı karşıya.
İslâm, modernleşmenin önündeki “engel” gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Ama aynı zamanda:
Gençler artık uyanıyor.
Risale-i Nur gibi iman hakikatleri yeniden okunuyor.
İslâm, ilimle ve basîretle savunuluyor.
O planı bozacak imanlı bir diriliş kapımızda.
ÖZET:
Hayim Naum, Osmanlı’nın son döneminde Türk milletini İslâm’dan koparmayı hedefleyen içten bir planın mimarıdır. Bu plan, Lord Curzon gibi dış aktörlerle ve içeride destek bulan “heveskâr İslâm düşmanlarıyla” hayata geçirildi. Risale-i Nur bu sinsi projenin mahiyetini deşifre ettiği için büyük zulümlere maruz kaldı. Bugün hâlâ bu zihinsel yıkımın etkileri sürse de, İslâmî uyanış ve imanlı diriliş bu gidişata dur diyebilecek güçtedir. Esas vazifemiz, bu planı tanımak, ifşa etmek ve Kur’an ve iman hakikatleriyle cevap vermektir.