Bir Şeyi Yaratan, Her Şeyi Yaratandır

Bir Şeyi Yaratan, Her Şeyi Yaratandır

“Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halkeden her şeyi halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapan Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed olmak zarurîdir.
Şu ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem müteaddid, hem birbirinden haberi yok; hem kör, iki elinde iki kör olan tesadüf-ü a’mâ ve ittifakıyet-i avrânın eline vermiştir. 

قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فٖى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ”
Âsâr-ı Bediiye

Evren öylesine muazzam, öylesine girift bir ağ ile örülmüştür ki; içinde tek bir zerre bile diğerinden bağımsız hareket etmez. Kainattaki bu kusursuz ahenk, düzen ve bütünlük, kendiliğinden olamayacak kadar mükemmeldir. Bediüzzaman Said Nursî’nin şu cümlesi, bu hakikati veciz şekilde ifade eder:

> “Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halk eden her şeyi halk etmiştir.”

Bu cümle, yalnızca aklî bir çıkarım değil; aynı zamanda derin bir tevhid delilidir. Çünkü evrendeki her şey, hem kendi içinde hem de diğer varlıklarla bağlantılıdır. Bir yaprağın fotosentez yapabilmesi için sadece güneş değil; hava, su, toprak ve hatta atmosferin dengesi gerekir. O halde bir yaprağı yaratmak, sadece onu değil; bütün sistemi birden yaratmayı gerektirir.

Bu gerçek, evrende “tek bir yaratıcı” fikrini zarurî kılar. Çünkü bir şeyin yaratımı, doğrudan veya dolaylı olarak her şeyi ilgilendiriyorsa, onu yaratanın her şeye hükmeden bir Ferd-i Samed olması gerekir. Yani her şeyden müstağni, ama her şey kendisine muhtaç olan bir Zât…

Buna karşılık ehl-i dalâlet ne yapar? Varlığın mükemmel yaratılışını, kör sebeplere, şuursuz tabiata ve başıboş tesadüflere havale eder. Oysa bu mantık, bir ressamın fırçasız resim yaptığına, bir mimarın hiç taş koymadan saray inşa ettiğine inanmak kadar akıl dışıdır.

Bediüzzaman bu durumu şöyle tasvir eder:

> “Ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem müteaddid (çok sayıda), hem birbirinden habersiz; hem kör, iki elinde iki kör olan tesadüf-ü âmâ ve ittifakıyet-i avrânın eline vermiştir.”

Bu ne demektir? Sebepler çoktur ama şuursuzdur. Kördürler, yani neyi niçin yaptıklarını bilmezler. Birbirleriyle irtibatları yoktur. Böyle sebeplere, bilinçli bir eser atfetmek mantıken mümkün değildir.

Kur’ân bu tür inkârcı tavırları şu ayetle reddeder:
“قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فٖى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ”
“De ki: Allah’tır (her şeyi yapan), sonra bırak onları, dalgınlıkları içinde oyalanıp dursunlar.” (En‘âm, 91)

Bu ayetle Rabbimiz, hakikatin Allah’tan başka bir açıklaması olmadığını bildirir. Gerçek Yaratan ancak Allah’tır. Onu inkâr edenler ise oyalanmakta, akıllarını kandırmakta ve hakikatin dışına düşmektedirler.

Bu noktada insanın görevi, her şeyde Allah’ın birliğini görmek, her yaratılışta bir kudret elini fark etmek ve her hikmette bir Rahmet-i İlahiye’yi sezebilmektir. Çünkü kainatta rastgele hiçbir şey yoktur. Bir sineğin kanadı dahi hesapsız yaratılmamıştır. Bu da gösterir ki bir atomu halk eden Zat, güneşi de, galaksileri de aynı kolaylıkla halk eder.

Özet:

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz.” hakikati üzerinden, kainattaki birlik ve bütünlük sisteminin yalnızca bir tek yaratıcı tarafından var edilebileceği isbat edilmiştir. Kör, şuursuz, birbirinden habersiz sebeplerin böyle hikmetli, düzenli ve maksatlı bir sistemi oluşturamayacağı vurgulanmış; Kur’an’ın “De ki: Allah’tır” emriyle bu hakikat pekiştirilmiştir. Tevhid inancı, yalnızca bir iman ilkesi değil; aynı zamanda aklî ve mantıkî bir zorunluluktur.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 10th, 2025