Zamanın Kıymeti ve Mâlâyânînin Aldatıcı Tuzakları
Zamanın Kıymeti ve Mâlâyânînin Aldatıcı Tuzakları
Zaman, insana verilmiş en kıymetli sermayedir. Hayat dediğimiz şey, aslında bu zamanın toplamıdır. Her saniyesi geri alınamayan, her dakikası bir daha gelmeyen bu ilahi emanet, ya cenneti kazandırır ya da boşuna heba edilirse hüsrana sürükler.
Ne var ki çoğu insan, sanki binlerce yıl yaşayacakmış gibi, en lüzumsuz malumatlarla ömrünü tüketiyor. Günübirlik meraklar, geçici eğlenceler, faydasız bilgiler ve içi boş gündemlerle saatler, günler, aylar geçip gidiyor. İnsan ise bu gaflet içinde, en mühim işlerini, yani Allah’ı tanımayı, ahirete hazırlığı, kulluk vazifesini ve kalp safiyetini ihmal ediyor.
Risale-i Nur’da geçen şu cümle bu hakikati ne güzel özetliyor:
> “En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyorsun.”
Bu cümle, bir ikaz feneri gibi parlıyor önümüzde. Çünkü insanın en mühim işi, kendini bilmek, Rabbini tanımak ve bu kısa dünya yolculuğunu ebedi saadet yurduna hazırlamak iken, çoğu kişi bu esaslı vazifeyi bırakıp, sosyal medyada saatler harcıyor, magazin haberlerini ezberliyor, oyunlarda ömrünü eritiyor, boş tartışmalarda zaman tüketiyor.
Mâlâyânî ile iştigal, yani kişinin kendine, kalbine, hayat gayesine faydası olmayan şeylerle meşgul olması, sadece vaktini değil, aynı zamanda kalbini de karartır. Zira her an bir kıyametin provasını yaşarken, oyun havasında yaşamak ne büyük bir gaflettir.
Zaman, insanın mayasıdır. Onu nasıl yoğurursa öyle bir hayat çıkar ortaya. Peygamber Efendimiz (sav) de bu hakikati şöyle vurgular:
> “İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kıymetini bilmez: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî)
Demek ki, boş vakit kıymet bilinmeyen bir hazine gibi elimizden kayıyor. Mâlâyânî ise bu hazinenin en büyük hırsızıdır. Kalbi uyuşturan, ruhu körelten, aklı meşgul eden her lüzumsuz iş, aslında bize verilmiş ömür sermayesini tüketiyor.
Her gün ölüme bir adım daha yaklaşırken, neye bakıyor, neyi okuyor, neyle oyalanıyoruz?
Bu soruyu kendimize sormalı, cevabını vicdan terazisinde tartmalıyız.
Makalenin Özeti
Bu makalede, insanın ömrünü lüzumsuz, faydasız, mâlâyânî şeylerle geçirerek en önemli vazifesini ihmal etmesinin tehlikesi ele alındı. Risale-i Nur’un veciz ifadesiyle, insan sanki hiç ölmeyecekmiş gibi davranıp, Allah’ı tanımak ve ebedi saadet için hazırlanmak gibi en mühim görevini bırakıyor. Zaman en büyük nimettir; mâlâyânî ise bu nimetin en büyük israfıdır. Akıllı insan, en faydalı işe yönelir: Rabbini tanımaya ve ebedi hayatına hazırlık yapmaya…