Zalim Kimdir? Zulüm Nerede Başlar?
Zalim Kimdir? Zulüm Nerede Başlar?
Zalim zalimdir, katil de katildir.
Hiç bir şey onların cürümlerini düşürmez.
İranlı mı İsrail mi gibi bir tercih olacak olsa, elbette İranlıyı tercih ederim.
Ancak şu soruyu sorup cevap da ararım.
Suçlunun kim olduğunu sorgular, hepsini aynı kefeye koymam.
Soru şu;
İsrail mi daha çok Müslümanı öldürmüş yoksa İran mı?
İranın sadece Suriye’de Kasım Süleyman’inin doğrudan ve dolaylı öldürdüğü Müslüman sayısı 1 milyona yakındır.
İsrail zaten bellidir.
İrana ne oluyor?
Zulmü de cürmü de büyüktür.
*********
“Zalim zalimdir, katil de katildir. Hiçbir ideoloji, mezhep, milliyet ya da strateji onların cürümlerini hafifletemez.”
Tarih, insanlığın adaletle imtihanıdır. Kimi zaman bir zalim diğerine tercih edilirken, unutulmaması gereken hakikat şudur: Zulüm, kimden gelirse gelsin zulümdür. İsrail’in Gazze’de işlediği cinayetler, çocukların kanıyla sulanan bir katliam tarihine dönüşmüş durumda. Ancak bu tabloda sadece Siyonizm’in zulmünü görmek, diğer zulümleri aklamaya çalışmak olur ki bu da adaletsizliktir.
Evet, “İsrail mi yoksa İran mı daha fazla Müslüman öldürdü?” diye bir soru sormak bile insana derin bir iç muhasebe yaptırmalı. Çünkü her iki tarafın da elinde, kendi siyasi menfaatleri uğruna harcanmış Müslüman kanları var. İsrail’in zulmü açıktır, sabıkası büyüktür. Ancak İran’ın özellikle Suriye’de izlediği mezhep temelli yayılmacı politika, arkasında milyonlara varan acı, göç, yıkım ve ölüm bırakmıştır. Kasım Süleymani’nin komutasındaki güçler, sadece İsrail’i değil, Suriye’deki sünni Müslüman halkı da hedef almıştır. Bu gerçek, göz ardı edilemeyecek kadar yakıcıdır.
Peki biz Müslümanlar bu manzaranın neresindeyiz?
Mesele, sadece “kim daha az öldürdü” demekle çözülecek kadar basit değildir. Bu, bir cinayet karşılaştırması değildir. Bu, ümmetin kanı üzerinden yürütülen kirli hesapların teşhisi meselesidir. Ne İsrail’in zulmü hafifletilebilir, ne İran’ın yaptığı görmezden gelinebilir. Üstelik İran’ın zulmü, çoğu zaman “dini söylemler” kisvesiyle yapıldığı için daha da tehlikelidir. Zira zahiren “İslami bir duruş” gibi sunulan bu siyaset, gerçekte mezhepçi ve yayılmacı bir anlayışın ürünü olmuştur.
Kur’an bize, “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin” (Maide, 8) diye tenbih ediyor. Adaletin mezhebi, kavmi, bayrağı, stratejik ortağı yoktur. Adalet, zalime karşı durmakla; mazlumun yanında olmakla mümkündür. Mazlumun kimliğini sormak, zalimin sicilini görmezden gelmek adaleti öldürür.
Bugün İsrail’e öfke duymak elbette yerindedir, vaciptir. Ama bu öfke, İran’ın zulümlerini aklamamalıdır. Zira her ikisi de aynı İblis’in farklı suretlerdeki yüzleridir. Biri siyonist kibirle, diğeri mezhepçi taassupla Müslüman kanı dökmektedir.
Tarihi örnekler gösteriyor ki, ümmet içindeki fitneler, dışarıdan gelen işgallerden daha çok tahribat yapmıştır. Endülüs’ün düşüşü, Abbâsîler’in yıkılışı, Osmanlı’nın çözülüşü hep içerideki ihanetlerle başlamıştır. Bugün de benzer bir oyun sahnede. Müslümanların bir kısmı İsrail’e bakıp öfkesini diri tutarken, bir kısmı İran’a meyledip mezhebi bir romantizme kapılıyor. Oysa hakikat ne tarafın ne de mezhebin tekelindedir.
Bugün bize düşen, ne İsrail’in ne İran’ın ne de başka bir devletin çıkarları için saf tutmaktır. Bize düşen, mazlumun safında yer almak; zalim kim olursa olsun onun karşısında durmaktır.
İbretle Bak, Adaletle Tart
Zulmün rengi yoktur. Dili, mezhebi, kıyafeti, bayrağı yoktur. Nerede bir mazlum varsa, biz orada olmalıyız. Ve nerede bir zalim varsa, ona karşı çıkmalıyız. İran’ın Suriye’de, Yemen’de, Irak’ta döktüğü kan da; İsrail’in Filistin’de akıttığı kan da aynıdır: Müslüman kanıdır. Can birdir, kıymeti birdir. Biri düşmanı öldürürken, öteki kardeşi öldürüyor diye onu masum sayamayız.
Unutma: Şeytanın sağdan yaklaşanı, soldan yaklaşanından daha tehlikelidir. Birisi düşman gibi gözükür; diğeri dost gibi. Ama ikisi de hakikatte aynı yıkımı getirir.
Özet:
Bu makale, İsrail ve İran gibi aktörlerin Müslüman coğrafyasındaki zulümlerini karşılaştırarak, adalet ve vicdan terazisiyle değerlendirme yapmaktadır. Her iki tarafın da farklı gerekçelerle aynı mazlum bedenler üzerinden iktidar kurmaya çalıştığına dikkat çekilir. Müslümanlar olarak zulme karşı ortak bir vicdan, her türlü mezhepçiliğin ötesinde bir adalet anlayışı geliştirmemiz gerektiği anlatılır. Zalim, kimden gelirse gelsin zalimdir; adalet ise herkese eşit uygulanmalıdır.