Ölümle Bitmeyen Söz: Bülbülün Kemiğinden Açan Gül
Ölümle Bitmeyen Söz: Bülbülün Kemiğinden Açan Gül
“Şeyh Sa’dî-i Şirazî’nin “Bostan”ından :
نِگَرْ تَا گُلِسْتَانِ مَعْنَا شُگُفْتْ بَرُو هٖيچْ بُلْبُلْ چُنٖينْ خُوشْ نَگُفْتْ
عَجَبْ گَرْ بِمٖيرَدْ چُنٖينْ بُلْبُلٖى كِه اَزْ اُسْتُخٰوانَشْ نَرُويَدْ گُلٖى
Meali: Yani “Gel, bak, güller bağı şeklinde hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül, böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl oluyor ki böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinden güller açılmasın.”
Sikke-i Tasdiki Gaybî
Şeyh Sa’dî-i Şirazî’nin bu derin mânâlı beyti ve Bediüzzaman Said Nursî’nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî eserinde yer alışı, hem hakikatin ebediliğine hem de hak sözün ölümsüzlüğüne işaret eden son derece veciz bir örnektir.
Tarihte öyle kelimeler, öyle sözler vardır ki, sahibinin sesi kesilse de yankısı çağları aşar. Zaman onu susturamaz, ölüm onu silemez. Çünkü o sözler, hakikatin özünden süzülmüştür. Şeyh Sa’dî’nin “Bostan”ında geçen şu beyit, bu kudsî gerçeği zarif ve derin bir benzetmeyle dile getirir:
> “Gel bak, mana gül bahçesi açılmış; böyle bir bülbül şimdiye dek hiç bu kadar güzel söylememiştir. Hayret değil mi ki, böyle bir bülbül öldükten sonra, onun kemiklerinden bile gül bitmesin?”
Bu beytin, Bediüzzaman tarafından Sikke-i Tasdik-i Gaybî’de zikredilmesi boşuna değildir. Risale-i Nur’un, Kur’an’dan beslenen bir marifet ve hakikatler gülistanı olduğunu; onun müellifinin sesi susturulsa da eserlerinin hâlâ gönüllerde gül açtırdığını ifade eder. Evet, bu eserler öyle derindir ki, bülbül gibi feryatlarla insanlığa hakikati terennüm eder. Ve bu ses, toprağa düşse de, kemikleri çürüse de, arkasından yine güller fışkırır.
Hakikatin Mezarı Yoktur
Sa’dî’nin bülbülü, sadece bir şairin ilhamı değildir; o, hakikatin dile gelişidir. Bediüzzaman’ın tabiriyle, bu bülbül “Kur’an’dan gelen nefhayı” taşır. Böyle bir nefesin kaynağı semavîdir; onun ölmesi yokluk değil, yeni bir doğuşun kapısıdır. Çünkü hak söz ölmeyecektir.
Tarihte nice hakikat bülbülleri susturulmak istendi. Nice peygamberler, veliler, âlimler zindanlara atıldı, susturuldu, hatta şehid edildi. Ama onların feryatlarından çağlar boyu güller açtı. Çünkü “Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler hoş görmese de.” (Saff, 61/8)
Bülbülün Kemiğinden Gül Biter mi?
Bu soru, zahiren bir çelişkiyi barındırıyor: Ölmüş, kemikleri toprak olmuş bir canlının nasıl olur da ardından gül biter?
Lakin hakikat planında bu mümkündür. Çünkü hak bir söz, sahibinin ömründen çok daha uzun yaşar. Gönüllerde yeşerir, akıllarda çiçek açar. Risale-i Nur gibi eserlerin hâlâ canlı olması, onun sahibinin “kemiğinden açan güller” değil de nedir?
Bugün, Bediüzzaman’ın vefatından onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen; onun eserlerinden ilham alarak binlerce gönül, iman, hikmet, sadakat ve şefkat gülleri yetiştiriyor. Onun kelimeleri hâlâ şifadır, hâlâ gıdadır. Onun suskunluğu, konuşkanların sesini bastıran bir yankıdır.
Bir Bülbül Gibi Söyleyebilmek
Bizlere düşen, bu bülbülce nağmeleri anlayabilmek ve mümkünse kendi çapımızda biz de bülbülleşebilmektir. Her bir Müslüman, yaşadığı çağda Kur’an’ın sesi, İslam’ın nağmesi, insanlığın feryadı olmalıdır. Eğer biz de mana gül bahçelerinde öyle sözler söylersek, ardından “bizim kemiklerimizden de güller bitebilir.” İşte o zaman ölümler bile tesirini kaybeder.
Özet:
Bu makalede, Şeyh Sa’dî-i Şirazî’nin “bülbülün ölse de kemiklerinden gül bitmesi” benzetmesiyle dile getirdiği hakikat sözü ölümsüzlüğü teması ele alındı. Risale-i Nur gibi hakikate dayanan eserlerin zamanla solmadığı, hatta müelliflerinin vefatından sonra bile gönüllerde gül açtırmaya devam ettiği ifade edildi. Bu tür sözler, sadece şiir değil; aynı zamanda çağları aşan bir davetin, diriliğin ve imanî nefhânın sembolüdür. Hakikat ölmez; hak bir söz, zamanın üstündedir.