Kelimelerin Dil ve Mana İncelemesi
Kelimelerin Dil ve Mana İncelemesi
Ayet:
وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِۜ
(Âl-i İmrân Suresi, 134. Ayetin bir bölümü)
- الكاظمين – el-Kâzımîn
Kökü: ك-ظ-م (kazame)
Sözlük Anlamı: Yutmak, bastırmak, içine atmak, tutmak.
Terim Anlamı: Öfkesini yutan, öfkesine hâkim olan kimse.
Yorumu: Kâzım, bir duyguyu dışa vurmadan bastıran kimsedir. Kur’an bu vasfı, özellikle “gayz” (öfke, kin) ile ilişkilendirir. Bu bastırma, zulmü sineye çekmek değil, tepkide ölçüyü koruyarak, nefsin ve şeytanın taşkın arzularına set çekmektir.
- الغيظ – el-Ğayz
Kökü: غ-ي-ظ (ğayza)
Sözlük Anlamı: Yoğun öfke, içe işleyen kızgınlık, kaynayan öfke.
Terim Anlamı: Bir haksızlık karşısında hissedilen fakat genelde ifade edilmeyen deruni öfke hali.
Yorumu: “Ğayz”, tepkisel değil, derin bir kızgınlık hâlidir. Kinle karıştırılmamalıdır. Kin süreklilik arz ederken, gayz anlık bir tepkinin sonucudur.
- العافين – el-Âfîn
Kökü: ع-ف-و (afve)
Sözlük Anlamı: Bağışlayan, affeden, cezalandırmaktan vazgeçen.
Terim Anlamı: Hakkı olduğu hâlde cezalandırmayan, bağışlayan kimse.
Yorumu: Af, zulme rıza göstermek değildir. İzzetli bir merhametle karşılık vermek, intikam yerine irfanla hareket etmektir. Af, kulun kendi nefsine değil, Allah’a güvenerek yücelmesidir.
🕊️ MAKALE: “Öfkeyi Yutmak: İnsanlık Sanatıdır”
Öfke…
İnsanın kalbine düşen bir kıvılcımdır. Eğer bu kıvılcım kontrol edilmezse, önce dili yakar, ardından elleri tutuşturur ve nihayetinde ilişkileri, aileleri, toplumları kül eder. Tam da bu yüzden, Kur’an, öfke anında sabrı, adaleti ve affı emreder. Bu yönüyle “وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ” ayeti, bir öfke terbiyesi ve ahlak manifestosudur.
“Kâzım” olmak, yalnızca öfkesini içine atan biri değil, onu hikmete çeviren kişidir. Çünkü öfkeyi yutmak pasiflik değil, aktif bir nefis mücadelesidir. Nefis, her zaman “vur” der, ama iman “dur” der. Bir insan, öfkesine hâkim olduğunda, yalnızca bir anı kurtarmaz, geleceğini de kurtarır. Belki bir kelimeyle bir yuva yıkılacakken, sabırla o yuvayı cennete çevirir.
“Ğayz”, insanın en tehlikeli duygularından biridir. Zira adalet kisvesiyle zulme meylettirir. Hakkı ararken haddi aşmaya sürükler. Böylece hakkını korumaya çalışırken, hakkı çiğnemiş olur. Bu yüzden Kur’an, “gayz”ı değil, “kazm”ı över. Çünkü öfke bir ateşse, onu yutmak bir serinliktir; öfke bir fırtınaysa, onu bastırmak bir limandır.
“Af” ise bu terbiyenin zirvesidir. Hakkı olduğu hâlde affeden insan, aslında kendi nefsini azad eder. Kırgınlıklarını Allah’a havale eder, kalbini kinle değil rahmetle yıkar. Kimi zaman en büyük cezalandırma, affetmektir. Çünkü af, güçsüzlerin değil; kalbi büyüklerin işidir.
Düşünün…
Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı. Yıllar sonra onları affetti ve sadece affetmekle kalmadı, bağrına bastı. Neden? Çünkü öfkesini bastırmış, affı seçmişti. Sonunda o kazandı; hem kalpleri hem cenneti.
Bugün toplumlar kinle, bireyler hınçla yoğrulmuş durumda. En küçük meselede bile “hesabını soracağım” diyen bir zihin hâkim. Oysa Kur’an bize diyor ki:
“Bağışlayın ki Allah da sizi bağışlasın.”
Bu ayet, bir çağrıdır.
İnsanlara değil önce kendimize:
– Öfkeni yut!
– Kinini sil!
– Affet ki af olunasın!
✍️ Makale Özeti
Kur’an’ın “وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ” ayetinde geçen “kâzımîn” (öfkesini yutanlar), “ğayz” (şiddetli öfke) ve “âfîn” (insanları affedenler) kelimeleri, insana nefsini kontrol etmeyi, öfkesini hikmete çevirmeyi ve bağışlayıcı olmayı öğütler. Öfkeye hâkim olmak pasiflik değil, aktif bir nefis terbiyesidir. Af ise, güçlü bir ruhun, ilahi rızayı esas alarak insanlara merhametle yaklaşmasıdır. Bu vasıflar, bireyi kemale, toplumu huzura ulaştırır.