Hayatın Dokuz Hikmet Kapısı: İnsan Niçin Yaşar?
Hayatın Dokuz Hikmet Kapısı: İnsan Niçin Yaşar?
“Evet, senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayelerinin icmali “dokuz emir”dir:
Birincisi: Vücudunda dercolan mîzanlarla rahmetin hazinelerindeki müdehheratı tartmaktır.
İkincisi: Fıtratındaki cihazatın anahtarlarıyla, esmâ-i kudsiyenin gizli definelerini açmaktır.
Üçüncüsü: Kardeşlerin olan diğer mevcûdâtın enzârında, esmâ-i İlâhiye’nin garip cilvelerinin nümûnelerini hayatınla teşhir ve izhar etmektir.
Dördüncüsü: Hâl ve kâlin ile, dergâh-ı rubûbiyetinde ubûdiyeti ilân etmektir.
Beşincisi: Bir padişahtan çeşit çeşit nişanlar almış ve o nişanlarını takıp, padişahının nazarında görünmek gibi; sen de, esmâsının cilvelerinin verdikleri murassaât ile süslenmiş olduğunu bilerek, Şahid-i Ezelî’nin nazar-ı şuhûd ve işhadına görünmektir.
Altıncısı: Zevilhayatların tezâhürât-ı hayatları olan tahiyyatlarıyla ve tesbihâtları olan rumuzât-ı hayatlarıyla, Vâhibü’l-Hayat’a arz-ı ubûdiyetlerini fehmedip müşâhede ederek görüp göstermektir.
Yedincisi: Hayatına verilen ilim ve kudret ve irâdet gibi sıfât ve hallerinden cüz’î nümûneleri mikyas ederek, Hâlıkın sıfât-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini fehmetmektir. Meselâ: Nasıl ben, cüz’î ilim ve irâde ve iktidarımla bu evi böyle muntazam yaptım ise, bu kasr-ı âlemin bânisi de, kasr-ı âlemin büyüklüğü nisbetinde Kadîr ve Alîm ve Hakîm’dir.
Sekizincisi: Şu mevcûdâtın herbirinin kendine mahsus bir lisan ile söylediği tevhid ve rubûbiyet-i Sânia dair kelimatını fehmetmektir.
Dokuzuncusu: Acz ve fakr derecelerinin emsâliyle, kudret-i Sâni’in ve gına-yı İlâhiye’nin derecât-ı tecelliyatını anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyacatın enva’ı miktarınca lezzet-i taamın enva’-ı derecâtı anlaşılıyor. Öyle de; gayr-ı mütenahî acz ve fakrın ile, Sâni’in gayr-ı mütenahî kudret ve gınasının derecâtını fehmetmektir.”
Nur’un İlk Kapısı
(Bediüzzaman’ın “Dokuz Emir”i Üzerine Derin Bir Tefekkür)
> “Evet, senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayelerinin icmali ‘dokuz emir’dir.”
(Said Nursî – Nur’un İlk Kapısı)
İnsan nedir? Niçin yaşar? Hayat neden kıymetlidir?
Bu sorulara verilecek cevap, insanın yaşama yönünü, hedefini ve kıymetini belirler. Günümüzde birçok insan, hayatı sadece bir biyolojik süreç, bir eğlence süresi veya bir tesadüf olarak görüp tüketiyor. Fakat Bediüzzaman Hazretleri, insanın hayatını sığlaştıran bu dar bakışın aksine, onu dokuz ana hedefle yüceltiyor:
Hayat, İlâhî bir vazife, manevî bir yolculuk ve marifet dolu bir ibadet sahnesidir.
- İlâhî Mizanları Tartmak: Ölçüyle Anlam Kurmak
İnsanın vücuduna yerleştirilen ölçüler –gözdeki oran, kalpteki ritim, sinirlerdeki ahenk– aslında Allah’ın kâinattaki rahmet hazinelerinden birer numunedir. İnsan bu mizanlarla hem kendi yaratılışındaki hikmeti tartar, hem de eşyadaki güzellikleri kıyaslayarak Allah’ın rahmetini temaşa eder.
- Esmâ-i Hüsnâ’nın Anahtarlarını Taşımak
İnsana verilen akıl, hayal, hafıza, sevgi gibi cihazlar; Allah’ın isimlerine açılan birer anahtardır.
– Merhamet duygusu: Rahmân ismine,
– Güzellik zevki: Cemîl ismine,
– Adalet arayışı: Adl ismine birer aynadır.
İnsan bu cihazları, Allah’ın isimlerini anlamak ve açmak için kullanırsa, gerçek insan olur.
- İlâhî Sanatı Temsil Etmek
İnsan sadece seyirci değil, bir temsilcidir. Kâinattaki sanatın bir nümunesi olarak yaratılmıştır. Hayatında, hâlinde, ahlâkında ve sözlerinde Allah’ın isimlerinin tecellilerini yansıtmak gibi yüksek bir görev taşır. Adeta ilâhî sergiyi taşıyan canlı bir vitrin gibidir.
- Ubûdiyet İlanı: Sessiz Bir Feryat
İnsanın hayatı ve haliyle “Ben kulum!” demesi gerekir.
– Sabırla, şükürle, tevekkülle, edeble…
Bu bir lisan-ı hâl ubûdiyetidir. Bu hâl, yalnız namazda değil; yürürken, yerken, susarken dahi yaşanabilir.
- İlâhî Nazarda Görünmek: Güzelliği Gösterene Yönelmek
İnsana takılan güzellikler –göz, akıl, söz, sanat– onun kendi malı değildir.
Nasıl ki nişan ve madalya, sahibini değil; onu takanı gösterirse, insan da kendisine verilen bu kıymetli süslerle Allah’a dönmeli, O’nun huzurunda yaşadığını bilmelidir.
- Başka Canlıların Zikirlerini İşitmek
Hayat sahibi her varlık Allah’ı tesbih eder. Kuşun ötüşü, yaprağın titreyişi, rüzgârın uğultusu… hepsi birer canlı tesbihtir.
İnsan bu zikirleri işitecek kulağa sahip olduğu için; bunları görmek, duymak ve idrak etmekle görevli bir şahit haline gelir.
- Sıfat-ı İlâhiyeyi Ölçmek: Mikroskop İnsanda
İnsan, kendisine verilen küçük çaplı ilim, kudret, irade gibi özelliklerle Allah’ın sonsuz ilim, kudret ve iradesini kıyasla anlayabilir.
Nasıl ki bir atomdan güneşe yol bulunur, insandaki cüz’î sıfatlardan da Hâlık’ın mutlak sıfatlarına geçiş sağlanır.
- Eşyadaki Tevhidi Okumak
Kâinattaki her varlık Allah’ın birliğini haykırır.
– Güneşin doğuşu,
– Arının bal yapması,
– Suyun buharlaşıp yağmur olması…
Hepsi Allah’ın kudretini gösteren birer tevhid cümlesidir. İnsan bunları anlamakla, okuyan bir muhatap haline gelir.
- Acz ve Fakr ile Kudreti Anlamak
İnsanın aczi, kudreti gösterir.
İhtiyacı, zenginliği işaret eder.
Tıpkı açlığın, yemeğin lezzetini artırması gibi; insan da sonsuz acz ve fakrıyla, Allah’ın kudret ve rahmetini daha derinden idrak eder.
İşte bu hâl, kulun Allah’a en çok yaklaştığı andır.
Sonuç: Hayat Sadece Yaşanmaz, Okunur – Okundukça Da Kulluğa Dönüşür
Bediüzzaman’ın “dokuz emri”, insanın hayatını sadece sürmek değil, anlamak ve yaşatmak gerektiğini öğretir.
Hayat, ibadetle taçlanır, marifetle derinleşir, tefekkürle yücelir.
Bu yönüyle insan, basit bir canlı değil, Allah’ın esmâsına ayna tutan bir hilafet makamıdır.
Makale Özeti:
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin Nur’un İlk Kapısı adlı eserinde geçen ve hayatın dokuz gayesini özetleyen “dokuz emir” kavramsallaştırması derinlemesine ele alınmıştır. İnsan, sahip olduğu hayat ve cihazlarla sadece yaşamak için değil, Allah’ın isimlerini tanımak, yansıtmak ve anlamak için yaratılmıştır. Bu dokuz gayeyle insan hem Allah’a kulluğunu ilan eder, hem de mahlûkat içindeki şerefli yerini idrak eder. Hayat, bu bakışla sıradan bir süreç değil; tefekkür, ibadet ve marifetle örülü bir yolculuktur.