Gözün İki Yolu: Şehvetin Hizmetkârı mı, Şehâdetin Nuru mu?

Gözün İki Yolu: Şehvetin Hizmetkârı mı, Şehâdetin Nuru mu?

“Meselâ, göz, Allah hesabına isti’mâl edilse; şu kitâb-ı kebir-i kâinatın bir mütâlâacısı ve şu müzeyyen mevcûdâtın bir seyircisi ve şu masnuâtın çiçeklerinin bir arısı olarak ibret ve mârifet ve muhabbet şehdinden yâni balından nur-u şehâdeti kalbe akıtıyor. Eğer nefis hesabına isti’mâl edilse; zâil, fâni bâzı mehasini seyretmekle, heves ve şehvetin âdi bir hizmetkârı olur.”
Nur’un İlk Kapısı

İnsana verilen her uzuv, bir emanet; her hissiyat, bir fırsattır. Özellikle göz gibi keskin, derin ve yönlendirici bir nimet, insan hayatında ya hidayetin anahtarı olur ya da hevesin pençesi hâline gelir. Bediüzzaman Said Nursî, “Nur’un İlk Kapısı”nda gözün nasıl kullanılacağına dair öyle bir mîzan sunar ki, bu mîzan insana hem bir ölçü verir, hem de bir uyanış kapısı aralar:

> “Göz, Allah hesabına kullanılırsa; kâinat kitabının bir okuyucusu, mahlûkatın bir seyircisi, san’at eserlerinin bir arısı olur. Bu göz, ibret, marifet ve muhabbet balından kalbe şehadet nuru akıtır.”

> “Ama nefis hesabına kullanılırsa; fanî, gelip geçici güzelliklere takılıp kalan, heves ve şehvetin düşük hizmetkârı hâline gelir.”

Bu ifadeler, gözün iki ayrı yolda nasıl iki ayrı akıbet doğuracağını gözler önüne seriyor.

  1. Göz, Bir Kitap Okuyucusu Olarak

Göz, kâinat denilen muazzam bir kitabı okuyan bir mütalaacı olabilir. Her varlık bir harf, her mahlûk bir kelime, her olay bir cümle gibidir. Gökyüzündeki yıldızlar Allah’ın kudretini; çiçeklerdeki incelik Allah’ın san’atını; bir annenin şefkati Allah’ın rahmetini gösterir. İşte göz, bu ilâhî yazıları okuyup kalbe iman, hayrete akıl, şükre secde sevki yapar.

Böyle bir göz bakarken sadece bakmaz; ibret alır, marifet kazanır, muhabbet duyar. O zaman da baktığı her şey “şehadet” olur: “Bu kâinatın bir sahibi, bir sanatkârı var” der. Göz, basirete dönüşür; sıradan bir uzuv olmaktan çıkar, kalbe pencere olur.

  1. Göz, Bir Arı Gibi

Arı, çiçekten çiçeğe gezer; ama her çiçekten bal almaz. En saf özleri seçer. Göz de eğer Allah hesabına kullanılırsa, varlıkların en derin anlamlarını seçer, onların arkasındaki Esma-i İlahiye’yi seyreder. Kalbe “bal gibi” iman ve muhabbet akıtır. Böyle bir göz, varlıkları zevk için değil, ibret ve hikmet için seyreder. Çiçekleri sadece güzellik için değil, o güzelliği vereni tanımak için inceler.

  1. Göz, Nefis Hesabına Kullanılırsa

Gözün Allah için kullanılmadığı her an, onun nefsin emrine girmesi demektir. İşte o zaman göz, artık bir hikmet arayıcısı değil, bir heves avcısı olur. Güzel manzaralar, suretler, ziynetler onun için geçici zevklerin tuzağına dönüşür. Fanî şeylere tutkun olan bir göz, hem gerçek güzelliği göremez hem de kalbi karartır.

Bu durumda göz, aslî gayesinden sapar; Allah’ı göstermesi gereken bir pencereyken, gaflet perdesine dönüşür. Ne ibret verir, ne marifet kazandırır. Sadece şehveti tahrik eden, boş hayallerin hizmetkârı olur.

  1. Gözün Hesabı ve Sorumluluğu

Her nimet gibi göz de hesap sorulacak bir emanet. Nerelere baktın? Ne için baktın? Baktığın şey seni Allah’a mı yaklaştırdı, nefsine mi hizmet ettirdi?

Cenab-ı Hak, Kur’ân’da şöyle ikaz eder:

> “Gözler günah işlemekten dolayı sorumludur.”
(İsra, 36; Nur, 30-31)

Bu sorumluluk, gözün başıboş olmadığını gösterir. Allah için bakmak da bir ibadettir. Haramdan çevirmek de bir cihattır. Göz, Allah’ın isimlerinin bir tecelligâhıdır; basiretsiz bakış ise bu tecellilere perde çeker.

  1. Gözün Terbiyesi: Muhabbetin Yönü

Aslında mesele sadece “bakmak” değil, “kime ve neye muhabbet duyduğumuzdur.” Kalpte Allah sevgisi varsa göz O’na götüren güzellikleri arar. Kalpte nefsanî heves varsa göz de o hevesi tahrik eden şeylere yönelir. Gözün yönü, kalbin kıblesini gösterir.

Sonuç: Gözünü Nereye Koyduğuna Dikkat Et!

Her gün yüzlerce, binlerce şeye bakıyoruz. Bu bakışlar boş değil. Ya kalbimize nur akıtıyor ya da zehir. Ya hakikate götürüyor ya da heva yolunda köreltiyor. Göz, ya cennetin anahtarı olur ya da gafletin vesilesi.

O hâlde şu soruyu kendimize sormalıyız:

> “Ben gözümü Allah hesabına mı kullanıyorum, yoksa hevesimin kölesi mi oldum?”

Bu sorunun cevabı, hem bu dünyadaki huzurumuzu hem de ebedî akıbetimizi belirler.

Makale Özeti:

Bu makalede, göz nimetinin Allah hesabına ya da nefis hesabına kullanılmasının doğurduğu iki ayrı yol ve iki farklı sonuç ele alınmıştır. Göz, kâinat kitabını mütala eden, mahlûkatı seyreden, ibret ve marifet arayan bir araç olduğunda, kalbe şehadet nuru akıtır. Aksi hâlde, göz fanî güzelliklerin peşinde hevesin hizmetkârı olur, kalbi karartır ve nefsi besler. Bu sebeple göz, Allah’ın marifetine giden bir vasıta olarak kullanılmalı, aksi durumda nefsin tuzağına dönüşebileceği unutulmamalıdır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 9th, 2025