Frenkleşme Özentisi: Kimliğin Çöküşü ve Ruhun Boşluğu

Frenkleşme Özentisi: Kimliğin Çöküşü ve Ruhun Boşluğu

“Ey fasık ve sefih! Demek ki, “Ben de firenk gibi olacağım.” Dikkat et, sen firenk gibi olamazsın. Zira bir firenk, Peygamberimizi (A.S.M.) kabul etmezse de İsa (A.S.) ve Musa (A.S.) ve sâir enbiyaları bir derece kabul edebilir. Ruhunda, maâliyata medâr kendince bir esas kalabilir. Fakat sen, Peygamber-i Âhirzaman’ın (A.S.M.) derslerini terkettiğin dakikada, senin ruhunda nihâyetsiz bir tahribât, bir boşluk, bir karanlık peyda olacaktır ki; hiçbir kemâlât ve ahval-i âliyeye ve mes’udiyete yer kalmayacaktır. Meğer insaniyetini söndüresin.. ve zaman-ı hâl ile mukayyed sırf bir hayvan olasın.. ve hayvan gibi bir muvakkat müzahref lezzeti göresin. Halbuki insan, müstakbelin ehvâli ve mâzinin ahzânı ile giriftâr olmuştur. Bu ikisi, onu pek ciddî düşündürür, başını mütemâdiyen döğerler. İnsanı, bu havf ve hüzünden kurtarıcı tek bir medetkâr var. O da Kur’ân-ı Azîmüşşân’dır.”
Nur’un İlk Kapısı

> “Ey fâsık ve sefih! Demek ki, ‘Ben de firenk gibi olacağım.’ Dikkat et, sen firenk gibi olamazsın.”
(Said Nursî – Sözler, Nur’un İlk Kapısı)

Zaman zaman bazı insanlar, Batı’ya ait şekil ve hayat tarzını bir “medeniyet ölçüsü” zannedip, kendi inanç ve değerlerinden koparak “firenk gibi olmayı” meziyet sayar. Oysa Bediüzzaman Hazretleri, bu aldanışı derin bir bakışla teşhis eder:
Sen firenk gibi olamazsın.

Çünkü senin kimliğinde, ruhunda, tarihinin kodlarında Peygamber-i Âhirzaman’ın (A.S.M.) dersi vardır. Onu terk ettiğinde boşta kalmazsın; bilakis ruhun çöker, kalbin kararır, iç dünyan yıkılır.

  1. Frenk, Kökünden Kopmamış Olabilir

Bediüzzaman, Batılı (firenk) insanın fıtratını inkâr etmez. Ona göre Batılı biri, Peygamber Efendimiz’i tanımamış olabilir; ama ruhunda Hz. Musa (a.s.), Hz. İsa (a.s.) gibi peygamberlerin öğrettiklerinden kalma bir ahlâkî maya vardır. Yani bir dereceye kadar bir manevî zemin, bir vicdan kalıntısı, bir ulvî hedef taşıyabilir.

Fakat bir Müslüman genç, sırf hevesle, taklit uğruna bu manevî kodlarını inkâr ettiğinde, sadece bir “kültürel değişim” yaşamaz. Daha derin bir mesele baş gösterir:
Ruhî bir boşluk, kimliksel bir çöküş ve manevî bir tahribat…

  1. Peygamber (A.S.M.)’in Terk Edilmesinin Bedeli

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sadece bir dini tebliğ etmemiştir. O, insanlığın hem aklına hem kalbine hitap eden, hem dünya hem ahiret için bir sistem kurmuş bir rahmet önderidir. O’nu terk etmek, yalnızca bir şahsı terk etmek değil; bir mana dünyasını, bir kurtuluş reçetesini, bir varoluş cevabını terk etmektir.

Bu terk, ruhu boşluk ve karanlığa mahkûm eder. Çünkü insanın yaratılışında derinlik vardır. O derinlik imanla dolmadıkça, başka şeylerle tatmin olmaz. Batı’ya özenerek kimliğini bırakan biri, o boşluğu lüksle, hevesle, zevkle doldurmaya çalışır. Fakat sonunda sadece inkârla sarhoş olmuş bir hayvana döner.

  1. Hayvanîleşen İnsan: Zamanla Kuşatılmış Bir Mahpus

Bediüzzaman bu noktada çok çarpıcı bir tespit yapar:

> “Meğer insaniyetini söndüresin… ve zaman-ı hâl ile mukayyed sırf bir hayvan olasın…”

Yani geçmişi unutan, geleceği düşünmeyen; sadece şimdiki lezzeti düşünen bir varlığa dönüşürsün. Tıpkı hayvanlar gibi… Onlar geçmişin acısını duymaz, geleceğin kaygısını taşımaz. Ama insan öyle değildir.
– Geçmişin hatıraları onu üzer.
– Geleceğin bilinmezliği onu korkutur.

İşte bu iki yük –hüzün ve havf– insanı mahveder. Bu azaptan onu ancak hakikî bir ilaç kurtarabilir.

  1. Kurtarıcı Reçete: Kur’an-ı Azîmüşşân

Bediüzzaman açıkça ifade eder:

> “İnsanı bu havf ve hüzünden kurtarıcı tek bir medetkâr var: Kur’ân-ı Azîmüşşân.”

Kur’an, insana geçmişin acılarını anlamlandırır, geleceğin korkusunu güvene çevirir. Ölüm, ayrılık, hüsran gibi her fâni sıkıntıyı, bâkî müjdelerle telafi eder.
Kur’an’sız bir hayat; şekli modern bile olsa, ruhen bir çöle dönüşür.

  1. Taklit Yerine Tahkik: Kendi Kimliğini Keşfet

Mesele Batı düşmanlığı değil; mesele hakikati hangi gözle gördüğün meselesidir. Bir mümin, başkasının gölgesi olmadan da medenî, hür, akıllı, şerefli bir hayat yaşayabilir. Yeter ki taklit etmesin; kendi değerlerini tahkik ederek yaşasın.

İşte o zaman ne geçmişin yükü altında ezilir, ne de gelecekten korkar. Çünkü kim olduğunu bilir, kiminle yürüdüğünü bilir, nereye gideceğini bilir.

Sonuç: Kime Özeniyorsun, Ne Uğruna Terk Ediyorsun?

Ey insan!
Kimliğini hangi özentiye kurban ediyorsun?
Peygamberini terk ederken ne kazanacağını zannediyorsun?
O’nsuz ne ahlâk kalır, ne mânâ, ne istikamet…

Frenk gibi olmak istemek, seni firenk de yapmaz; Müslüman da bırakmaz.
Ancak bir taklitçiye, bir kimliksizliğe, bir boşluğa dönüştürür.
Ve sonunda seni içten içe kemiren bir karanlıkta bırakır.

Çünkü bir insan kimliğini kaybetti mi, artık başka bir şey olamaz.
Sadece yokluk içinde varlık sancısı yaşayan bir gölgeye döner.

Makale Özeti:

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Nur’un İlk Kapısı”ndaki bir pasaj esas alınarak, Batı özentisiyle inancından kopan Müslümanların yaşadığı kimlik buhranı ele alınmıştır. Bir Batılı’nın ruhunda hâlâ dinî temeller kalabilirken, Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) terk eden bir Müslüman, ruhî boşluğa düşer. Bu boşluk, insanı hayvanî bir yaşama indirir. Geçmişin acıları ve geleceğin korkuları içinde sıkışan insana çare sadece Kur’an’dır. Kurtuluş, taklit değil, tahkik yoluyla kendi kimliğini, değerlerini ve inancını yaşamakla mümkündür.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 9th, 2025