Bir Tek Duanın Semasında Açılan Cennet
Bir Tek Duanın Semasında Açılan Cennet
“Nev’-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman Fahr-i Kâinât (A.S.M.) ne istiyor? Bak, saâdet-i ebediye istiyor, beka istiyor, likà istiyor, cennet istiyor… Bu meraya-yı mevcûdâtta cemâllerini gösteren bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiye ile beraber istiyor. Hattâ eğer rahmet, inayet, hikmet, adâlet gibi hesapsız o matlubun esbab-ı mûcibesi olmasa idi, şu Zâtın (A.S.M.) tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennet’in binasına sebebiyet verecekti. Nasıl ki onun risaleti, şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi.”
Nur’un İlk Kapısı
Bediüzzaman Said Nursî’nin bu derinlikli pasajı, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) dua ve talebinin ne kadar yüksek, kapsamlı ve kâinatı kuşatıcı olduğunu ortaya koyar. Aynı zamanda Cennet’in yaratılışının bile bir tek dua ile mümkün olabileceğini, bu Zâtın (s.a.v.) kıymetini ve misyonunu imanî ve hikmetli bir bakışla açıklar.
Bir duanın nelere kadir olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Öyle bir dua ki, sadece ağızdan çıkan birkaç kelime değil…
O dua, bir ümmetin duasıdır.
O dua, insanlığın iç sesi, kâinatın tercümanıdır.
Ve o dua, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’e (s.a.v.) aittir.
Bediüzzaman Said Nursî, “Nur’un İlk Kapısı”nda bu eşsiz Zâtın (s.a.v.) ne istediğini sorar:
> “Ne istiyor bu Fahr-i Kâinat (A.S.M.)?”
Ve cevap verir:
> “Saâdet-i ebediye istiyor, beka istiyor, likâ istiyor, Cennet istiyor…”
Yani o, sadece kendi adına değil, tüm mahlûkatın, tüm ruhların, tüm arzuların özeti olarak istiyor. O’nun duası, sadece dert anlatmak değil; hakikat istemektir. Çünkü onun istediği şeyler, yalnızca zevk veya menfaat değil, varlığın öz gayesidir.
🌿 O Dua, Kâinatın Kalbinden Yükseliyor
Bir insan cenneti ister, ama arzu derecesindedir. Bir evliya ister, ama niyaz derecesindedir.
Fakat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cenneti isterken, arkasında bütün esmâ-i hüsnâyı, rahmeti, hikmeti ve adaletiyle birlikte istiyor.
> “Bu merâyâ-yı mevcûdâtta cemâllerini gösteren bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiye ile beraber istiyor.”
Yani onun duası, Allah’ın bütün güzel isimlerini araya koyarak, hakikati hakkıyla isteyen bir arzudur. O’nun isteği sıradan bir arzu değil; rububiyetin kabul buyuracağı bir niyazdır.
🕊️ Cennet, O Duanın Bir Meyvesidir
Bediüzzaman, çok dikkat çekici bir cümle kurar:
> “Eğer rahmet, inayet, hikmet, adâlet gibi esbâb-ı mûcibe olmasa idi, şu Zâtın (A.S.M.) tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennet’in binasına sebebiyet verecekti.”
Yani Allah’ın kudreti için baharın icadı ne kadar kolay ve mümkünse, Efendimiz’in o niyazı da cennetin yaratılmasına yeterli bir sebeptir. Çünkü o, bu âlemin en nurlu meyvesi, yaratılışın merkezi, hilkatin sebebidir. Nitekim:
> “Nasıl ki onun risaleti, şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi.”
Yani dünya imtihan sahnesi olarak açılmışsa, bu onun risaleti içindir. O’nun gönderilmesiyle imtihan başlar; onun sözleriyle hak ile bâtıl ayrışır.
🌌 Hz. Muhammed (s.a.v.): Arzunun Temsilcisi, Duanın Sahibidir
O, bir kuldur ama sıradan değil…
O, bir nebi, bir rasuldür ama sadece haber getiren değil…
O, kâinatın duasını temsil eden, rahmetin tezahürü olan ve bekanın sesini insanlığa ulaştırandır.
Evet, eğer cennet varsa, onun duasıyla açılmıştır.
Eğer ebediyet özlemi gerçekse, onun duasıyla kabul edilmiştir.
Eğer beka umudu varsa, onun risaletiyle anlam kazanmıştır.
Ve onun duası, sadece dilde değil; hayatında, gözyaşında, secdesinde, ümmetine olan sevgisinde ete kemiğe bürünmüştür.
O dua, şimdi ümmetinin duasına dönüştü.
ÖZET
Bediüzzaman’a göre Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), cennet, ebedî saadet ve Allah’la buluşma gibi büyük hakikatleri, yalnızca kendi adına değil; tüm kâinat ve esmâ-i hüsnânın şehadetiyle istemektedir. Onun bir tek duası, cennetin yaratılmasına sebep olacak kadar kıymetlidir. Çünkü onun risaleti, bu dünyanın imtihan yurdu olmasına vesile olmuştur. Efendimiz (s.a.v.), arzunun özü, duanın sahibidir ve insanlığın beka arayışına en güçlü cevaptır.