Belânın Zamanı, Duanın Vaktidir

Belânın Zamanı, Duanın Vaktidir

“Zâlimlerin tasallutu ve beliyyelerin nüzulü zamanları, bâzı ed’iye-i mahsusanın evkâtıdır. Belki de o beliyyeler, o duaları söylettirmek içindir. Yoksa o dualar, sırf o beliyyelerin def’i için değildir. Belki bir nevi ubûdiyet olan o dualar, o beliyyelerin devamı müddetince devam ederler. Eğer duaların berekâtıyla beliyyeler def’ ve ref’ olunsalar “nurun alâ nur…” Şayet ref’ olunmazlarsa, denilemez ki: “Dua kabul olunmadı.” Belki “Duanın vakti bitmedi” denilir. ”
Nur’un İlk Kapısı

(Duanın Hikmeti ve Belâların Şifresi Üzerine Tefekkür)

> “Zâlimlerin tasallutu ve beliyyelerin nüzûlü zamanları, bazı ed’iye-i mahsusanın evkâtıdır. Belki de o beliyyeler, o duaları söylettirmek içindir…”
(Said Nursî – Nur’un İlk Kapısı)

İnsanın hayatında öyle zamanlar olur ki, her şey üst üste gelir; zulümler artar, musibetler yağmur gibi yağar. İşte o zamanlar, sadece sabır değil, aynı zamanda dua zamanıdır. Belki de o gelen belâlar, duaları bize hatırlatmak, kalbimizi Allah’a yöneltmek için gelir.

Bediüzzaman, bu derin hakikati bize gösterir:
Belâ, dua için gelir. Dua ise belânın kalkması için değil, Allah’a yönelmek içindir.

  1. Musibet, Dua Kapısının Anahtarıdır

Belâlar genellikle olumsuzluk olarak görülür. Fakat Kur’ânî ve tasavvufî bakış, belâyı bir uyarı, bir rahmet tokadı, bir tefekkür vesilesi olarak görür. Zira insan, çoğu zaman bollukta gaflete düşer, nimet içinde Allah’ı unutur.

Ama musibet geldiğinde:
– Kalp uyanır,
– Dil dua eder,
– Göz yaşarır,
– Ruh Allah’a yönelir.

İşte bu yönelişin vakti tam da belâların nüzûlü zamanıdır. Bediüzzaman bunu şöyle ifade eder:

> “Beliyyelerin nüzûlü zamanları, bâzı ed’iye-i mahsusanın evkâtıdır.”
Yani belâ zamanları, bazı özel duaların vaktidir. Yağmurun yağması için vakit nasıl önemliyse, musibetin gelmesi de dua için vakittir.

  1. Belâlar Dua Ettirmek İçindir

Bediüzzaman, meseleyi daha da derinleştirir:

> “Belki de o beliyyeler, o duaları söylettirmek içindir.”

Yani belâların asıl gayesi, duaların kendisidir. Belâ, Allah’a yönelişi netice veriyorsa, zaten maksadına ulaşmıştır.
Tıpkı Ramazan ayının oruç için bir zemin olması gibi; musibetler de dua için bir iklimdir. İnsan, ancak daraldığında en içli duaları eder.

Böylece dua, sadece bir istek değil, bir ubûdiyet, bir kulluk olur. Çünkü dua, insanın aczini ve fakrını ilan ettiği yerdir. Kulluğun zirvesi, işte bu içten yakarışta gizlidir.

  1. Dua, Belâyı Gidermek İçin Değil; Rabbe Yönelmek İçindir

Bu noktada çok hassas bir denge vardır. Bediüzzaman der ki:

> “Yoksa o dualar, sırf o beliyyelerin def’i için değildir.”

Yani dua, sadece belâyı defetmek için yapılırsa, duanın değeri düşer. Çünkü o zaman dua, bir araç olur. Oysa dua bir amaçtır: Allah’a yönelmek, O’nu razı etmeye çalışmak, kulluğun gereğini yerine getirmektir.

Eğer dua neticesinde belâ kalkarsa, bu nur üstüne nurdur. Ama kalkmazsa, dua yine de makbuldür. Zira o dua, kul ile Rabbi arasındaki bağı kuvvetlendirmiştir.

  1. Dua Kabul Olmadı mı, Yoksa Vakti Bitmedi mi?

İnsan acelecidir. Hemen sonucu görmek ister. “Dua ettim, neden olmadı?” der. Fakat Bediüzzaman, bu aceleci zanna karşı çok hikmetli bir cevap verir:

> “Duanın vakti bitmedi.”

Yani dua yapıldı ama henüz duasının mevsimi gelmedi.
– Belki sabırla daha çok olgunlaşman isteniyor.
– Belki dua daha derinleşecek.
– Belki o dua senin ahiretteki makamını yükseltecek.

Çünkü dua, sadece bir istek değil, aynı zamanda kulun Allah katındaki yükseliş aracıdır. Sonuç hemen görünmese de, duası kulun defterine ibadet olarak yazılır.

  1. Netice: Dua Devam Etmeli, Sonuca Takılmamalı

Eğer dua, bir ibadetse; sonucu Allah’a bırakmak gerekir. Çünkü Allah duayı sever, hele ki musibet zamanında yapılan içli dualar, en yüksek değer taşır.

Bu yüzden:
– Zulüm yayıldığında,
– Hastalıklar arttığında,
– Umutsuzluk çöktüğünde…
Dua, sadece çözüm değil, kurtuluş yoludur.

Ve biz dualarımızla sadece netice aramamalı; Allah’a yaklaşmayı, O’nun rızasını aramalıyız.

Sonuç: Dua, Kulluğun Şiarıdır; Belâlar da O Şiarı Hatırlatır

Zulüm ve belâ zamanları, aslında dua vaktidir. Bu zamanlar, Allah’ın kuluna “Gel!” dediği anlardır. Duanın kabulü, yalnızca sonuçla değil, yönelişle ve niyetle ölçülür.

> Eğer belâ kalkarsa, “nur üstüne nurdur.”
Kalkmazsa, “duanın vakti bitmedi” denilir.

O hâlde biz, sonucu Allah’a bırakıp, dualarımıza ibadet niyetiyle devam etmeliyiz. Çünkü dua etmek, bazen neticeden daha faziletli bir kulluktur.

Makale Özeti:

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Nur’un İlk Kapısı”ndaki ifadelerden yola çıkarak, dua ile belâ arasındaki hikmetli ilişki incelenmiştir. Musibet zamanları, duanın vakti olup, o belâlar bazen doğrudan dua ettirmek için gönderilir. Dua, sadece belâyı kaldırmak için değil, Allah’a yönelmek için yapılmalıdır. Dua neticesinde belâ kalksa da kalkmasa da, dua makbuldür. Çünkü esas olan sonuç değil, kulluk şuurudur. Duanın kabulü gecikirse, bu “reddedildi” anlamına gelmez; sadece “duanın vakti henüz bitmedi” demektir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 9th, 2025