Zulümden Doğan Adalet: Kaderin Sessiz Fakat Kesin Konuşması

Zulümden Doğan Adalet: Kaderin Sessiz Fakat Kesin Konuşması

“Konuşan Yalnız Hakikattir 

   Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki: Bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani insan bir sebeple bir haksızlığa bir zulme maruz kalır, başına bir felaket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur, bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlahî başka bir sebepten dolayı cezaya mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felakete düşürür. Bu, adalet-i İlahînin bir nevi tecellisidir.”
Emirdağ Lâhikası 2

“Hâkim zalim olabilir, fakat kader asla haksızlık etmez.”

İnsan hayatı; görünen ile görünmeyen, zahir ile batın, adalet ile zulüm arasında hassas bir terazide akar. Bazen yaşadığımız hadiseler, özellikle de haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz olaylar, içimizi yakar; “Bu neden başıma geldi?” diye sorarız. İşte bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin verdiği cevap, hem gönülleri teskin eder hem akılları uyandırır:

> “Bazen zulüm içinde adalet tecelli eder.”

Bu ne demektir?

Zulüm Görünümlü Bir İkram: Kaderin Sır Dili

Dışarıdan bakıldığında bir insan haksızlığa uğramış gibi görünür:

Haksız yere hapse atılır,

Suçsuz olduğu hâlde itham edilir,

Bir iftiranın kurbanı olur,

Bir musibetin içine düşer.

Ancak bu zahirî zulmün arkasında, ilâhî kaderin adalet terazisi çalışmaktadır.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Bu sebep haksız olur, bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine vesile olur.”

Yani:
Kâinatta hiçbir hadise tesadüf değil; her şey bir ilim, hikmet ve adalet çerçevesinde cereyan etmektedir. Belki bu kişi, önceki bir kusurunun ya da gizli bir günahının cezâsını, başka bir sebep üzerinden çekmektedir. İnsan bilmez ama kader bilir. İnsan unutur ama kader kaydeder.

Zalim, İrade Eder; Kader İstihdam Eder

Burada çok hassas bir ayrım vardır:
Zalim yaptığı zulümden sorumludur. Çünkü kötü niyetle, haksız yere zarar verir.
Ama Allah o zulmü adaletinin bir tecelli vesilesi yapabilir. Yani zulüm yapanın suçu baki kalmakla beraber, mağdur olan kişi, kendi geçmişinden gelen bir hakikî cezanın takdirine maruz kalmış olabilir.

Bu açıdan bakıldığında:

Hz. Yusuf’un kardeşleri onu kuyuya attı: Zulümdü.

Ama bu olay, onun Mısır’ın hazinelerine yükselmesine vesile oldu: Bir kaderdi.

Aynı zamanda o kardeşler, Hz. Yusuf’a işledikleri fiil sebebiyle ilâhî adaletle yüzleştiler.

Kader, hem Yusuf’u terbiye etti hem kardeşlerine hakikati gösterdi. İşte bu, zulüm içinde tecelli eden adaletin ta kendisidir.

Kaderi Suçlamak, Hikmeti İnkâr Etmektir

Kader, insanın özgür iradesini iptal etmez. Ancak kader, bütün zamanları kuşatan bir ilâhî hesap ve düzenle her şeyi yerli yerine koyar. Zulüm gibi görünen bazı olaylar, eğer iç yüzüne vakıf olunursa, aslında terbiye, temizlik, ilâhî ikaz, arınma veya kefaret olarak tecelli etmiş olabilir.

Bu yüzden:

Kaderi sorgulamak değil,

Kendi hayatımızda neyi düzeltmemiz gerektiğine bakmak gerekir.

“Konuşan Yalnız Hakikattir”

Bediüzzaman, bütün bu manaları özetle şu cümlede toplar:

> “Konuşan yalnız hakikattir.”

Yani insanlar konuşur, hüküm verir, yargılar; ama nihayetinde asıl konuşan, hakikatın kendisidir. O da kaderde gizlidir. Kimi zaman zulüm maskesiyle gelir, ama perdeyi araladığında karşına ilâhî bir terbiye ve adalet çıkar.

ÖZET:

İnsan zaman zaman haksızlığa uğradığını düşünür; fakat Risale-i Nur’un izahına göre bazı zulümler, kaderin adaletine bir vesile olabilir. Bu, zulmeden kişinin suçunu ortadan kaldırmaz; ancak mazluma, daha önceki bir hatası veya günahı dolayısıyla kaderî bir karşılık verilir. Böylece adalet-i ilâhiye, zahirde bir zulüm perdesiyle görünse de aslında kendi hükmünü icra eder. Kader suçlu değildir; bilakis hikmetli ve adildir. O hâlde insan, başına gelen her hadisede hikmeti aramalı, hatasını sorgulamalı ve sabırla teslim olmalıdır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2025