Temsilin Gücü: İslâm’ı Yaşamak, İslâm’ı Yaymaktır
Temsilin Gücü: İslâm’ı Yaşamak, İslâm’ı Yaymaktır
“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler. Belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.”
Emirdağ Lâhikası 2
Tarih boyunca hakikatler sözle anlatılmıştır; fakat hakikatlerin kalplerde yer etmesi ve gönülleri fethetmesi, en çok da onların yaşanmasıyla mümkün olmuştur. Çünkü söz, kulakla duyulur; fiil ise gözle görülür. Göz ise kalbin kapısıdır. İnsanı ikna eden sadece kelimeler değil, o kelimelerin hayata taşınmış halidir.
Bediüzzaman Said Nursî, “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek…” diyerek, İslâm’ın tebliğindeki en etkili yöntem olan temsilî tebliğe dikkat çeker. Bu cümle, sadece bir ahlak dersi değil, aynı zamanda İslam dünyasının bugünkü geri kalmışlığına da bir cevap mahiyetindedir. Çünkü İslam, ilahi bir nizamdır; fakat onu yaşayanlar bu nizama aykırı hareket ettiklerinde, din değil, dindar sorumludur.
İslam’ın Güzelliği, Müslümanın Hayatında Parlamalıdır
İslam’ın güzelliği; hoşgörüsünde, merhametinde, adaletinde ve hakkaniyetinde gizlidir. Ne var ki, bu güzellik sadece kitaplarda kalırsa, dünya bu nurdan habersiz yaşar. Günümüz dünyasında, milyonlarca insan İslam’ı sadece medyada gördüğü yalanlarla veya kötü örnek Müslümanların çirkin davranışlarıyla tanıyor. Oysa eğer bizler, İslâmî ahlâkı tam manasıyla yaşayıp, imanın izzetini, sabrını, doğruluğunu, tevazusunu hayatımıza sindirsek; sadece bireysel değil, toplumsal bir cazibe merkezi haline geliriz.
Zira kalplerin anahtarı dildir, ama kilidi güzel ahlâktır. Nice kişi bir tebessüm, bir sabır, bir doğruluk örneğiyle İslam’a meyleder. Ashab-ı Kiram’ın fetihleri sadece kılıçla değil, ahlâkla ve adaletle olmuştur. Endülüs, Semerkand, İstanbul gibi merkezlerde medeniyetin tesisi, en başta ahlâkın ve imanın kemâl ile yaşanmasıyla mümkün olmuştur.
Neden Temsil, Tebliğden Etkilidir?
Çünkü temsil, sessiz bir dildir. Herkesin anlayacağı bir lisandır. Dinlemek istemeyeni bile etkileyen bir hakikat gösterisidir. Bir Müslümanın emanete sahip çıkması, doğruluğu, komşusuna yardım etmesi, öfkesine hakim olması, merhameti, cömertliği; bin vaazdan daha etkili olabilir. Çünkü insanlar söze değil, davranışa bakar. Sözle anlatılan şey davranışla yalanlanıyorsa, dinleyici artık o söze değil, o davranışa inanır.
Tarihte nice gayrimüslim topluluklar, bir Müslümanın sadakati, merhameti, adaleti sayesinde İslam’a gönül vermiştir. Buna karşılık, İslamî ahlâktan uzak yaşayan toplumlar, kendi elleriyle dinden soğutucu örnekler üretmişlerdir. Bir kişi kötü bir Müslümanın davranışıyla bütün dine sırt dönerken; bir başkası güzel ahlâk sahibi bir Müslüman sayesinde iman nuruna kavuşabiliyor.
İman ve Ahlâk Medeniyetleri İnşa Eder
Bugün İslam dünyası, siyasi bağımsızlık iddiası taşısa da ahlaki ve kültürel bağımlılıkla sarsılıyor. Çünkü iman kemâle ermedikçe ahlâk da olgunlaşmıyor. Ahlâksız bir toplumda ise ne hak kalır, ne hukuk. Hürriyetler yozlaşır, zenginlik zulme döner, adalet şekle indirilir. İşte bu sebeple, iman ve ahlâk birlikte hareket ettiğinde bir medeniyet doğar. Ve bu medeniyetin mesajı sadece kitaplarla değil, hayatlarla yazılır.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, biz “kemalât-ı ef’alimizle” bu dini izhar edersek; yani ahlâk ve imanla yoğrulmuş örnek bir hayat yaşarsak, İslam’ın cazibesi küre-i arzın bazı kıtalarına ve devletlerine kadar ulaşabilir. Yani gerçek fetih, kalplerin fethidir. O da ancak temsil ile mümkündür.
Sonuç: Söz Yetmiyor, Fiil Gerek
Bugün İslam’a olan ihtiyaç her zamankinden daha fazla. Ama bu ihtiyacı duyurmanın en etkili yolu vaaz kürsüleri değil, ahlâklı hayatlar, dürüst ticaretler, sabırlı aileler, merhametli kalpler, adil yönetimlerdir. Kısacası İslam’ı anlatmak değil, yaşamak en büyük tebliğdir.
Çünkü yaşanmış bir İslam, sadece bir inanç değil, bir kurtuluş rehberi haline gelir. Ve bu rehber, yolunu kaybetmiş milyonların önünü aydınlatabilir.
Özet:
Bu makale, Bediüzzaman’ın “ahlâk-ı İslâmiye ve hakaik-i imaniye” vurgusundan hareketle, İslam’ın tebliğde en etkili yolunun onu yaşamak olduğunu işler. Temsilin, sözden çok daha etkileyici olduğu anlatılır; çünkü insanlar davranışlara daha çok inanır. Müslümanlar eğer iman ve ahlâkı kemâliyle yaşarlarsa, İslam dünya çapında hak ettiği saygı ve kabulü görecektir. En büyük fetih, kalplerin fethidir ve bu da ancak güzel ahlâkla mümkündür.