Tayyibâtın Semaya Yükselişi: Kelimelerin Işıkla Yolculuğu

Tayyibâtın Semaya Yükselişi: Kelimelerin Işıkla Yolculuğu

“Bütün güzel sözler, güzel manalar, hârika güzel cemaller ve bütün kâinatın yüzünde cemalleri görünen ezelî esma-i hüsnanın cilveleri ve başta enbiyalar, evliyalar, asfiyalar olarak bütün ehl-i imanın imanları ile kâinatın ve mahlukatın görünen güzellikleri ve ehl-i imanın imanlarından neş’et eden güzel sözler, hamdler, şükürler, tevhidler, tehliller, tesbihler, tekbirler

اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ

sırrı ile arş-ı a’zam tarafına giden o kelimat-ı tayyibeleri ve dünyanın üç adet yüzünden gayet güzel olan esma-i İlahiyeye âyinelik eden birinci yüzündeki hadsiz güzellikler, tayyibeler ve dünyanın âhiret tarlası olan ikinci yüzündeki hadsiz hasenatlar, hayırlar ve manevî meyveler ve güzellikler, tamamıyla ezel ebed sultanı Kadîr-i Zülcelal’e mahsustur.” diye nâr ve nur unsurunun bu küllî dili ile bu küllî ubudiyeti, Mabud-u Zülcelal’e takdim etmek manasında olarak Fahr-i kâinat aleyhissalâtü vesselâm umum mahlukat hesabına ‎ اَلطَّيِّبَاتُ لِلّٰهِ‎  demiş.

   Çünkü maddî ve manevî nur unsuru, mazhar oldukları vazifelerinin umumu hem beraber hem ayrı ayrı Zat-ı Vâcibü’l-vücud’a işaret ve şehadet ettikleri milyarlar numuneleri var. ”
Emirdağ Lâhikası 2

İnsan yalnızca bir beden değildir; kelimelerle düşünen, kelimelerle konuşan ve kelimelerle Allah’a yönelen bir varlıktır. Bu yönelişin en güzeli, en yücesi ise “kelimât-ı tayyibe” ile yapılan kulluktur. Kelimât-ı tayyibe; Allah’a yönelen tertemiz, hikmetli, imanlı ve fıtrata uygun güzel sözlerdir. İşte bu güzel sözler, gökleri delen bir nur gibi arş-ı a’lâya yükselir. Ayet-i kerimenin beyanıyla:

> “İleyhi yas’adu’l-kelimu’t-tayyibu, ve’l-amalu’s-sâlihü yerfeuh.”
(Fatır Suresi, 10)
“Güzel sözler Allah’a yükselir, salih ameller de onu yükseltir.”

Bu âyetin feyziyle Risale-i Nur’da Bediüzzaman Hazretleri, nur ve nar (ışık ve ateş) unsurlarının temsil ettiği evrensel dili, Allah’a takdim edilen bir küllî ubudiyet yani bütün mahlûkatın ortak kulluk dili olarak yorumlar. Güzellik nerede varsa, onun sahibinin Allah olduğu hakikati de oradadır.

Güzelliklerin Sahibi Kimdir?

Kâinatta gördüğümüz her güzel söz, her güzel mana, her güzel çiçek, renk, ses, tebessüm, yıldız ve tebârüz etmiş her kemal; asıl sahibini gösteren bir aynadır. Tıpkı bir mektubun içindeki harflerin yazarı haber verdiği gibi, kâinatın sayfalarındaki güzellikler de Allah’ın esma-i hüsnâsının tecellisidir.

Ancak bu güzellikleri sadece tabiatın veya insan zekâsının ürünü olarak görmek, hakikatin sadece kabuğunda kalmaktır. Çünkü:

Güzelliğin bir anlamı varsa, onun bir göndereni ve hedefi vardır.

Güzellik başıboş değil; iradeli ve maksatlıdır.

Her çiçek, her sanatlı mahluk, sanki “Ben kimseye değil, yalnız Rabbime aitim.” der gibi bir sükût içinde konuşur.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle “her şeyde bir hüsnü san’at, her san’atta bir kemâl-i inâyet, her inâyette bir lütuf ve rahmet” görünmektedir. İşte bu güzelliklerin diliyle yapılan en ulvî ifade, Fahr-i Kâinat Efendimizin (sav) ağzından çıkan o muazzam kelimedir:

> “اَلطَّيِّبَاتُ لِلّٰهِ”
(Bütün temiz ve güzel şeyler Allah’a aittir.)

Nur ve Nar Unsurunun Diliyle Küllî Ubudiyet

Nur (ışık) maddesi, görünenden görünmeyene geçişi sağlar. Göz nuru ile dış âlemi görürüz. Kalp nuru ile iç dünyamıza bakarız. Akıl nuru ile eşyanın arkasındaki manaları idrak ederiz. Bu anlamda nur unsuru, kelimât-ı tayyibenin taşıyıcısıdır. Her dua, her zikir, her şükür bir nur damlası gibi semaya yükselir. Bediüzzaman, nur unsurunun bu külli hareketini “küllî bir ubudiyet” olarak tarif eder.

Aynı şekilde, nar (ateş) unsuru da temizlik ve dönüşümün sembolüdür. Gönüller bazen aşk ateşiyle, bazen şehvet ateşiyle yanar. Lakin ateşin istikameti de Allah’a döndüğünde, oradan da bir kulluk doğar. Bu nedenle nar ve nur, görünüşte zıt ama hakikatte Allah’a işaret eden iki farklı tecellî aynasıdır.

Peygamberimiz ve Temsilî Kulluk

Fahr-i Kâinat (sav), bütün mahlukatın namına konuşan en büyük temsilci, en mükemmel kulluk örneğidir. Onun “اَلطَّيِّبَاتُ لِلّٰهِ” demesi; yalnızca kendi diliyle değil, çiçeğin rengiyle, kuşun ötüşüyle, yıldızın parıltısıyla, müminin duasıyla ve meleğin tesbihiyle birlikte Allah’a sunulan küllî bir ubudiyet beyanıdır.

Bu da gösteriyor ki insanın dilinden dökülen her güzel kelime, sadece bireysel değil, evrensel bir kulluk zincirinin halkasıdır.

Özet:

Bu makale, Risale-i Nur’da geçen bir pasaj ışığında, kelimât-ı tayyibenin manevî yolculuğunu, nur ve nar unsurlarının diliyle yapılan küllî ubudiyeti ve bütün güzelliklerin yalnızca Allah’a ait olduğu gerçeğini tefekkür etmektedir. Kâinattaki tüm güzelliklerin, insanın imanıyla birleşerek bir hamd ve tesbih melodisine dönüştüğü anlatılmakta ve bu evrensel kullukta Hz. Peygamber’in (sav) temsil ettiği zirve noktaya işaret edilmektedir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2025