Tarihin Rahminde İki Doğum: Osmanlı Avrupa’yı, Avrupa İslam’ı Doğuracak mı?

Tarihin Rahminde İki Doğum: Osmanlı Avrupa’yı, Avrupa İslam’ı Doğuracak mı?

“Hürriyet’in birinci senesinde İstanbul’da Camiü’l-Ezherin Reis-i Uleması olan Şeyh Bahît Hazretleri (rh) İstanbul’da Eski Said’e sordu:

مَا تَقُولُ فٖى حَقِّ هٰذِهِ الْحُرِّيَّةِ الْعُثْمَانِيَّةِ وَ الْمَدَنِيَّةِ الْاَوْرُوبَائِيَّةِ

   Said cevaben demiş:

اِنَّ الْعُثْمَانِيَّةَ حَامِلَةٌ بِدَوْلَةٍ اَوْرُوبَائِيَّةٍ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا وَ الْاَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِالْاِسْلَامِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا

   Yani Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin nedir?

O vakit Eski Said demiş: Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hamiledir, Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyet’e hamiledir, o da bir İslâm devleti doğuracak. Şeyh Bahît’e söylemiş.

   O allâme zat demiş: Ben de tasdik ediyorum. Beraberinde gelen hocalara dedi: Ben bununla münazara edip galebe edemem.

   Birinci tevellüdü gözümüzle gördük. Bir çeyrek asır Avrupa’dan daha dinden uzak.

   İkinci tevellüd de inşâallah yirmi otuz sene sonra çıkacak. Çok emarelerle hem şarkta hem garpta Avrupa içinde bir İslâm devleti çıkacak.”
Emirdağ Lâhikası 2

Bediüzzaman Said Nursî’nin Asırları Aşan Basireti Üzerine Bir Tefekkür

  1. Giriş: Bir Hakikatin Tarihi Hamileliği

1908 yılında “Hürriyet” ilan edilip Osmanlı’da Meşrutiyet rejimine geçildiğinde, bu gelişme sadece siyasi bir değişim değil, aynı zamanda medeniyetler arası bir dönüşümün başlangıcıydı. Bediüzzaman Said Nursî’ye Şeyh Bahît tarafından yöneltilen bir soru bu dönüşümün kalbine dokunur:

> “Osmanlı’daki hürriyete ve Avrupa medeniyetine nasıl bakıyorsun?”

Cevap sade ama derindir:

> “Osmanlı, Avrupa gibi bir devlete hamiledir, bir gün onu doğuracak.
Avrupa ise İslamiyet’e hamiledir, bir gün o da bir İslâm devleti doğuracaktır.”

Bu söz, bir tarihî analizden çok daha fazlasıdır; bir kehanet değil, hikmetli bir öngörü, dönemleri okuyan bir basiret örneğidir.

  1. Birinci Doğum: Osmanlı’dan Sekülerleşmiş Türkiye

Bediüzzaman’ın “birinci doğum” dediği, Osmanlı’dan çıkan modern cumhuriyet rejimidir. Gerçekten de:

Osmanlı, bir İslam devletiydi.

İçinde din, hukuk, siyaset, eğitim iç içeydi.

Ama 1908’den itibaren başlayan süreçte, Avrupaîleşme, yani sekülerleşme, hukukî ve kültürel bir dönüşüm olarak hayata geçti.

Ve neticede;

Hilafet kaldırıldı,

Şeriat kanunları ilga edildi,

Medrese sistemi kapatıldı,

Din kamusal hayattan dışlandı.

🔹 Bu, Said Nursî’nin ifadesiyle Osmanlı’nın Avrupa’yı doğurmasıdır.

Ancak bu doğum, sadece Türkiye değil; birçok İslam ülkesinde de aynı şekilde yaşandı. Modernleşme = Dinsizlik gibi anlaşıldı ve Batılılaşma taklit edildi.

  1. İkinci Doğum: Avrupa’dan İslamî Bir Medeniyetin Doğması

Bediüzzaman bu tesbitiyle asıl vurguyu geleceğe yapar:

> “Avrupa İslamiyet’e hamiledir, bir gün İslam devleti doğuracaktır.”

Bu ifade, Avrupa’nın:

Maddi olarak terakki etmiş,

Manevi olarak tükenmiş,

Fakat hakikati arayan insanlarla dolu bir zemin haline geldiğini gösterir.

Nitekim bugün:

Avrupa’da milyonlarca Müslüman yaşıyor.

İslâm felsefesi, tasavvufu, ahlakı, aile yapısı genç Avrupalılar arasında ilgi çekiyor.

Materyalizmin tatminsizliği, ruhî arayışı doğuruyor.

🔹 Bediüzzaman burada medeniyetlerin karşılıklı etkileşimini ve zıt kutupların dönüşümünü haber veriyor.

  1. Avrupa Neden İslamiyet’e Hamile?

Bediüzzaman’ın ifadesi, sosyolojik bir gerçeğe işaret eder. Avrupa:

Aklı ilahlaştırdı, ama kalbi tatmin edemedi.

Özgürlüğü kutsadı, ama aileyi dağıttı.

Refahı artırdı, ama manevî huzuru kaybetti.

İşte bu çöküntü, hakikat arayışını doğurdu. Ve İslâm:

Tevhid akîdesiyle,

Ahlakî ilkeleriyle,

İnsan-ruh ilişkisini kuran bütünlüğüyle,

bu boşluğa en tutarlı cevabı veriyor.

🔹 Yani İslam, sadece bir din değil; insanlığın fıtratına uygun bir hayat tarzı olarak doğuyor.

  1. Tersine Akış: İslam Batı’da Yükselirken Doğuda Zayıflıyor mu?

Ne gariptir ki:

Batı’da İslam’a ilgi artarken,

Doğu’da (İslam coğrafyasında) sekülerleşme hızla yayılıyor.

Bu da bize şunu gösteriyor:

> Gerçek tecelli, coğrafi değil, zihinsel ve kalbî dönüşümlerle olur.

İslamiyet’in yeniden zuhuru sadece bir siyasi rejim değişikliğiyle değil;

Yeni bir iman hamlesiyle,

Yeni bir tebliğ diliyle,

Yeni bir ahlakî dirilişle mümkün olur.

İşte Avrupa’daki bu doğum, böyle bir dirilişin işaretidir.

  1. İki Doğum Arasında Bir Davet: İnsanlığı Ortada Buluşturmak

Bediüzzaman’ın bu teşhisi, aslında bir medeniyetler çatışması değil, medeniyetler arasında hakikatin yolculuğu olduğunu gösteriyor.

🔹 Osmanlı’nın doğurduğu Avrupaî yapı, zahiren İslam’dan uzak, ama hakikatte bir arayışın sancısıdır.
🔹 Avrupa’nın doğuracağı İslamî medeniyet ise, batılıların değil, hakikati arayan insanların medeniyetidir.

Yani bu doğumlar, yeni bir hakikat medeniyetinin oluşum sancılarıdır.

SONUÇ VE ÖZET

Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle, tarih iki doğum sancısına sahne olmuştur:

İlki: Osmanlı’nın Avrupaî bir yapıya evrilmesi,

İkincisi: Avrupa’nın bir gün İslamiyet’in hakikatini doğuracak olmasıdır.

Bugün birinci doğumun sonuçlarını yaşıyoruz; ikinci doğumun ise ayak sesleri yükseliyor. Bu hakikat, medeniyetlerin dönüşünü, insanlığın arayışını ve İslam’ın evrensel cazibesini açıkça göstermektedir.

Makale Özeti:

Bediüzzaman, Osmanlı’nın Avrupa’yı; Avrupa’nın da İslam’ı doğuracağını haber vermiştir.

Türkiye, sekülerleşme süreciyle bu doğumun ilk safhasını gerçekleştirmiştir.

Avrupa ise bugün manevî arayış ve İslâmî değerlere yönelme ile ikinci doğuma gebedir.

Bu süreç, medeniyetler çatışması değil; hakikatin medeniyetler arası yolculuğu ve buluşmasıdır.

İslam, fıtrata uygun yapısıyla her çağda ve her coğrafyada yeniden doğmaya hazır bir hakikattir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2025