Suyun Sessiz Hutbesi: Kâinatta Dolaşan Bir “Mübarekât” Lisanı

Suyun Sessiz Hutbesi: Kâinatta Dolaşan Bir “Mübarekât” Lisanı

“Herkesin hususi dünyasındaki gibi benim de hususi dünyamın ikinci unsuru olan su unsuru dahi küllî bir lisan olarak bütün zerratı ile hususan zîhayatların menşelerine ve yaşamalarına hizmetleri noktalarında trilyonlar, katrilyonlar adedince ‎ اَلْمُبَارَكَاتُ‎  kelime-i mübarekesini lisan-ı hal ile kâinatta neşrediyor.

   Çünkü suyun katrelerinin gördüğü vazifeler, hususan nutfelerin ve çekirdeklerin ve tohumların intibahında ve uyanıp vazife-i fıtriyelerine mazhar olmakta ve gayet acib ve güzel ve hârika o küçücük mahlukların ve yavruların büyük ve gayet intizamlı ve mükemmel vazifelere mazhariyetlerini bütün zîşuura tebrik ile bârekellah dediren ve hadsiz bârekellah, mâşâallah dedirmeye vesile olmaya lâyık olan o mübareklerin o vaziyetleri; o su unsurunun her bir zerresinin binler Eflatun kadar ilmi ve binler Hakîm-i Lokman kadar hikmeti ve iradesi bulunmak lâzımdır. Bu ise suyun zerratı adedince muhaldir.”
Emirdağ Lâhikası 2

İnsan, yaratılışın zirvesinde yer almasına rağmen, çoğu zaman en temel hakikatleri idrak etmekten uzaktır. Oysa su gibi sıradan görünen bir varlık, insanın hakikate ulaşmasında en büyük delil ve rehberlerden biridir. Bediüzzaman Said Nursî’nin “hususi dünyam” ifadesiyle işaret ettiği tefekkür aynasında su, sadece bir tabiat unsuru değil, aynı zamanda kudret-i İlahiye’nin tecellilerini taşıyan, kelime kelime bir Kur’an lisanı gibidir.

Suyun her damlası, her hareketi, her teması bir âyet gibidir. Nutfenin (meninin), çekirdeğin, tohumun uyanışı ve büyümesi; toprağın bağrındaki cansız kütlelerin canlanması; yeni bir hayatın filizlenmesi, hep suyun eliyle başlar. Ve bu hareketlerin arkasında, zerreden semaya uzanan büyük bir nizam, hesap ve hikmet vardır.

Suyun içinde akılsız, şuursuz atomlar, proteinler ve moleküller vardır. Fakat bu şuursuz unsurlar, şuurlu işler yapmakta, müthiş bir planla ve büyük bir isabetle görev yapmaktadır. Bu durumda ya her bir su damlasına binlerce Eflatun’un aklı, binlerce Lokman Hekim’in hikmeti verilmiştir – ki bu aklen, mantıken ve ilmî olarak imkânsızdır – ya da bütün bu işlerin arkasında bir Tek Hakîm, bir Tek Âlim ve bir Tek Müdebbir olan Allah vardır.

Mübarekât Lisanı: Su ile Okunan İlahi Kitap

Kur’ân’da suya dair geçen ayetler, onun yaratılış sırrını ve hayat için taşıdığı rahmeti gözler önüne serer.

> “Biz her canlı şeyi sudan yarattık.” (Enbiya, 30)

Bu ayet, suyun sadece biyolojik değil, aynı zamanda manevî ve kevnî bir hakikat taşıyıcısı olduğunu da gösterir. Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, suyun damlaları, hayatın başlangıcına yaptığı hizmetlerle adeta lisan-ı hal ile

> “اَلْمُبَارَكَاتُ” (mübarek işler)
kelimesini fısıldar. Her damla, “Ben gönderilmiş bir rahmetim,” dercesine yaratılışın gürültüsüz destanını yazmaktadır.

Suyun tohuma dokunuşuyla başlayan uyanış, toprakta gizli kalan o mucizenin açığa çıkmasıyla devam eder. Bu sessiz inkılapta, ne mühendislik harikaları ne de laboratuvar hesapları vardır. Fakat sonuç, bir matematikçinin hayran olacağı kadar ölçülü, bir ressamın mest olacağı kadar güzeldir.

Bu noktada iman nazarı devreye girer. Göz, gördüğünü anlamlandırır, akıl hikmeti kavrar, kalp ise bu manzarayı “Bârekâllah” diyerek tefekkür eder. Su, artık sadece bir madde değil; bir mübarek elçi, bir rahmet postacısı, bir kudret aynası hâline gelir.

Tabiat mı, Tevhid mi?

Modern bilim, suyun özelliklerini keşfettikçe hayret etmeye devam ediyor. Suyun hafızası, yüzey gerilimi, çözücü gücü, sıcaklık taşıma kapasitesi, hücrelerle kurduğu ilişki gibi nice özelliği hâlâ tam anlamıyla açıklanabilmiş değildir. Fakat bu sırlar, tesadüfle izah edilemeyecek kadar mükemmel, kendi kendine oluşamayacak kadar sanatkâranedir.

İşte tam bu noktada, tevhid nazarı ilmî bilgiyle birleşince imanî bir keşif doğar:
Her bir su zerresi, kâinatın Rabbi tarafından vazifelendirilmiş bir neferdir. O vazifesini şaşırmaz, isyan etmez, tembellik etmez. Çünkü o, kendisini değil; kendisini Yaratan’ı temsil etmektedir.

Özet:

Bu makale, suyun yaratılışındaki hikmeti ve vazifelerini imanî bir bakışla değerlendirmektedir. Suyun her damlası, hayatın başlangıcına hizmet ederken, lisan-ı hâliyle “mübarekât” kelimesini âleme neşreder. Bu, tesadüfle açıklanamayacak kadar düzenli, hikmetli ve gayeli bir süreçtir. Her bir su zerresi, bir Eflatun kadar akıllı, bir Lokman kadar hikmetli değildir; ama o zerrelerin arkasında nihayetsiz ilim ve kudret sahibi Allah vardır. Su, böylece sadece bir hayat kaynağı değil, aynı zamanda tevhidin berrak aynası hâline gelir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2025