Siyasi Tercih mi, İmanî Mesuliyet mi? Kur’an ve Vatan Namına Bir Muhafaza Davası
Siyasi Tercih mi, İmanî Mesuliyet mi? Kur’an ve Vatan Namına Bir Muhafaza Davası
“Eğer Demokrat Parti düşse ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki Halk Partisi, İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesi’yle ve çok siyasî desiselerin icbarıyla, on beş senede yaptığı icraatının kısm-ı a’zamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek. Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki bir Müslüman kat’iyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebilerle mukayese edilemez. İşte bunun için hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için Demokrat Partiyi, Kur’an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum, dedi.”
Emirdağ Lâhikası 2
Her çağ, kendi içinden bir kırılma taşır. Kimi zaman bu kırılma ekonomik olur, kimi zaman kültürel; fakat bazı dönemlerde bu kırılma noktaları siyasi bir tercihin, tarihin rotasını değiştirdiği anlara dönüşür. Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağ Lâhikası’nda yaptığı şu tespit, işte böyle bir dönüm noktasının tarifidir:
> “Demokrat Parti düşerse, Halk Partisi iktidara gelir. Bu ise komünizmin güçlenmesi ve vatanın tehlikeye girmesi demektir. Onun için Demokrat Partiyi Kur’an ve İslamiyet namına muhafazaya çalışıyorum.”
Bu sözler, sadece bir siyasi tavır değil, imanî bir mesuliyetin tezahürüdür. Çünkü mesele yalnızca kim iktidar olsun meselesi değil; hangi anlayış, hangi değerler ve hangi istikamet hâkim olsun meselesidir.
Halk Partisi: Tarihî Yükün Taşıyıcısı
Bediüzzaman’ın ifadesiyle Halk Partisi, sadece kendi hatalarıyla değil, aynı zamanda:
İttihatçıların bozuk kısmının mirasıyla,
Sevr Antlaşması’na zemin hazırlayan siyasî desiselerle,
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bazı baskıcı uygulamalarla yüklenmiş ağır bir siyasi bagajın taşıyıcısıdır.
Bu partinin iktidarı, yalnızca bir yönetim değişikliği değil, milletin hafızasına, inancına ve istikametine karşı bir tehdittir. Özellikle altına gizlenmiş komünist eğilimlerin bu zeminde serbest kalması, doğrudan İslâmiyet ve milliyet açısından bir tehdit olarak değerlendirilmiştir.
Komünizm ve İslam: İki Zıt Kutup
Bediüzzaman’ın şu sözleri oldukça keskindir:
> “Bir Müslüman kat’iyen komünist olamaz, anarşist olur.”
Çünkü komünizm:
Allah’ı inkâr eder,
Aileyi reddeder,
Mülkiyeti ortadan kaldırır,
Ahlakı, vicdanı ve kutsalı yok sayar.
Böyle bir ideolojiyi, Müslüman bir milletin yapısıyla uzlaştırmak mümkün değildir. Fakat siyasî boşluklar, inançsız ideolojilere zemin olabilir. Bediüzzaman bu tehlikeyi görmüş, Müslüman halkın kendi değerlerini bilmeden, siyasi tercihlerle bu uçuruma sürüklenmemesi için ikaz görevini ifa etmiştir.
Demokrat Parti: İdeal Değil, Zorunlu Bir Tercih
Bediüzzaman’ın Demokrat Parti’ye verdiği destek, mutlak bir onay değil, nisbî bir zaruret tercihidir. Yani:
Halk Partisi’nin taşıdığı tarihî, ideolojik ve fikrî tehditler göz önüne alındığında;
Demokrat Parti, İslamiyet ve millet açısından daha korunaklı, daha ılımlı, daha vicdanlı bir zemin sunmaktadır.
Bu bağlamda desteklenen şey şahıslar veya ideolojiler değil; İslâmî değerlerin, Kur’an ahkâmının ve vatan emniyetinin muhafazasıdır.
> “Demokratları, Kur’an ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum.”
İşte bu cümle, bir siyasi tutumdan çok, bir imani sorumluluk manifestosudur.
Bugüne Yansıyan Ders
Bu analiz yalnızca geçmişin bir sayfası olarak görülmemelidir. Bugün de benzer tehlikeler, farklı kisvelerle toplumun karşısına çıkabilir. O hâlde Müslümanlara düşen görev:
Siyasi tercihlerini iman, vicdan ve millet menfaati doğrultusunda yapmalarıdır.
Görünürde meşru ama arka planında İslam’a zıt ideolojiler taşıyan akımlardan ferasetle sakınmalarıdır.
Siyaseti değil, değerleri esas alarak, değerleri koruyacak olanlara yönelmeleridir.
Özet:
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağ Lâhikası’ndaki uyarısından hareketle, Demokrat Parti’nin o dönemde Kur’an ve İslamiyet namına desteklenmesi gerektiğini; Halk Partisi iktidarının ise komünizmin güç kazanmasına ve vatanın manevî yapısının çökmesine sebep olabileceğini anlatır. Burada mesele, siyasal tercihten ziyade milletin imanî ve içtimai selametidir. İman, ahlak, vatan sevgisi ve Kur’an hakikatleri göz önüne alınmadan yapılacak siyasi tercihler, yalnız bugünü değil, istikbali de tehlikeye sokar.