Nimet mi, Nıkmet mi? Radyonun Dili, Kalbin Yönü

Nimet mi, Nıkmet mi? Radyonun Dili, Kalbin Yönü

“Evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafî olur. Hem beşerin tembelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip beşere büyük bir nimet iken büyük bir nıkmet olur. Beşere lâzım olan sa’ye şevki kırar.

   Şimdi gözümün önündeki makinecik ve radyo kabı, Kur’an’ı dinlemek için odama getirilmişti. Baktım, on hissede bir hisse kelimat-ı tayyibeye veriliyor. Bunu da bir hata-yı beşerî olarak anladım. İnşâallah beşer bu hatasını tamir edecek. Ve bütün zemin yüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i âlî ve bir mekteb-i imanî hükmüne geçirmeye vesile olan bu radyo nimetine bir şükür olarak beşerin hayat-ı ebediyesine sarf edilecek kelimat-ı tayyibe, beşte dördü olacak.”
Emirdağ Lâhikası 2

“Hakikat, ruhun gıdası; heves ise nefse tatlı bir oyundur. Mesele, hangisini çoğalttığınla ilgilidir.”

İnsan fıtratı, hem hakikate hem de keyfe, yani ciddiyete olduğu kadar dinlenmeye ve eğlenceye de muhtaçtır. Ancak bu muhtaçlık, ölçüsüz hâle geldiğinde, insanı beslemez; çürütür. İşte Risale-i Nur’un bu veciz tesbiti, zamanımızda teknolojinin, özellikle medya araçlarının kullanımına dair muazzam bir ölçü sunmaktadır.

Radyo: İman İçin Mi, Heves İçin Mi?

Bediüzzaman’ın gözüne takılan bir manzara vardır:
Kur’an dinlemek için odasına getirilen bir radyo…
Ancak ne garip ki o radyoda, on hisseden sadece biri imanî kelimelere ayrılmıştır. Geri kalan dokuz hisse, boş sözlere, eğlenceye, hevesata tahsis edilmiştir.

Bu tabloyu sadece o günkü radyo için değil, bugün elimizdeki televizyon, internet, sosyal medya, dijital platformlar için de düşünelim:
Acaba biz de hakikate bir, hevesata dokuz pay mı veriyoruz?

Heves, Ölçüsüz Olunca Ne Olur?

İnsanın elbette dinlenmeye, keyiflenmeye ihtiyacı vardır. Fakat Risale-i Nur burada açıkça uyarır:

> “Bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Fazlası, tembelliğe, sefahete, vazifenin terkine ve şükürsüzlüğe yol açar.”

Bu cümle, çağımıza tutulmuş bir aynadır. Bugün televizyonlar, YouTube, diziler, müzik uygulamaları, TikTok videoları hep bu “heves”in çokluğunu satıyor. Neticede ne oluyor?

Zihinler yoruluyor,

Kalpler kararıyor,

Ruhlar boşalıyor,

Asıl hayat unutuluyor.

Teknoloji nimet iken nıkmete, yani lanete dönüşüyor. Çünkü amacından saptırılmış oluyor.

Radyo: Bir Meclis-i Nûr, Bir Mekteb-i İman Olabilir

İşte burada Bediüzzaman’ın hayali devreye giriyor:

> “İnşâallah beşer bu hatasını tamir edecek.”

Ve ardından büyük bir temennide bulunuyor:
Radyo, bütün yeryüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i âlî, bir mekteb-i imanî yapsın!
Yani:

Her ev, bir dershane;

Her kulak, bir hakikat havuzu;

Her ses, bir tefekkür çağrısı olsun!

Bu mümkün mü? Elbette mümkün. Eğer niyet hakikatse, teknoloji secde eder. Eğer hedef ebediyetse, dijital âletler Kur’an’a hizmet eder. Mesele; cihaza değil, niyete bağlıdır.

Bugünün Radyo Kabı: Akıllı Telefonlar ve Ekranlar

Bugün artık “radyo kabı” yerini cep telefonlarına, tablet ekranlarına, sosyal medya platformlarına bıraktı. Ama mesele değişmedi. Hâlâ aynı soru ortada:

> Bu cihazlar, hakikate mi çalışıyor yoksa hevesata mı?

Ve cevabı da biz veriyoruz. Çünkü bu cihazları biz yönlendiriyoruz.

ÖZET:

İnsan hem hakikate hem hevesata muhtaçtır; ancak bu ihtiyaç oranlı olmalıdır. Risale-i Nur’da belirtildiği gibi, eğlence ve keyif unsurları hayatın beşte birini geçmemelidir. Aksi takdirde teknolojik nimetler insanı tembelliğe, gaflete ve nankörlüğe sürükleyerek nıkmete dönüşür. Radyonun, ekranların ve medya araçlarının temel vazifesi, Kur’an, iman ve ahlâk gibi “kelimat-ı tayyibe”yi yaymak olmalıdır. Eğer bu sağlanırsa, yeryüzü bir meclis-i nur ve mekteb-i iman hâline gelir. Asıl mesele, elimizdeki nimeti hangi niyetle ve hangi muhtevayla kullandığımızdır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2025