Kur’ân’a Dönüş: Aklın ve Kalbin Evrensel İntibahı

Kur’ân’a Dönüş: Aklın ve Kalbin Evrensel İntibahı

“Elbette nev-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse maddî veya manevî bir kıyamet başlarına kopmazsa İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’an’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi rûy-i zeminin geniş kıtaları ve büyük hükûmetleri Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat’iyen Kur’an’ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.”
Emirdağ Lâhikası 2

Tarihin uzun yolculuğunda beşeriyet, nice kitaplar gördü, nice ideolojiler denedi, nice sistemler kurdu. Her biri birer arayıştı. Kimisi hakkı buldu, kimisi karanlıkta kayboldu. Fakat zaman, tıpkı su gibi, hakikatin en ağır taşını en derin noktaya doğru taşır: Kur’ân-ı Kerim.

Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’ndaki bu müjdeyle zamanın ötesine sesleniyor:

> “Eğer insanlık aklını tamamen kaybetmezse ve büyük bir kıyamet kopmazsa, Avrupa ve Amerika gibi medeniyet merkezleri, bir gün Kur’ân’ı arayacak ve onun hakikatlerine sarılacaktır.”

Bu ifade, bir temenni değil; sosyolojik bir kehanet değil; imanî bir müjdedir. Çünkü Kur’ân, sadece Arapça bir kitap değil, insanın yaratılışına hitap eden evrensel bir hitaptır. Ve bu hitabın muhatabı olan insanlık, fıtratı bozulmadıkça, er ya da geç bu sesi duyacak ve dönecektir.

Kur’ân: Aklın ve Ruhun Ortak Lisanı

Bugün İsveç, Norveç, Finlandiya, İngiltere ve Amerika gibi ülkelerde artan manevî arayışlar, dinî metinlerin yeniden sorgulanması, hakikat merkezli sohbetlerin çoğalması ve insanlığın yapay çözümlerden doyumsuzluğu; Kur’ân’a olan ihtiyaç ve ilginin altyapısını hazırlamaktadır.

Kur’ân-ı Kerim; bir kavmin kitabı değil, bir beşeriyet pusulasıdır. İçinde hem kalbi doyuran bir ilham, hem aklı tatmin eden bir hikmet, hem de hayatı kuşatan bir sistem vardır. Bu yönüyle Kur’ân, Batı’nın arayıp da bulamadığı, Doğu’nun ise kaybedip de yeniden kavuşmak üzere olduğu ilâhî reçetedir.

Mu’cize-i Ekber: Yerine Konulamaz Hakikat

Kur’ân, yalnızca lafız olarak değil; mana, hikmet, ahlâk, hukuk, ilim, felsefe ve insanlık değerleri açısından da benzersizdir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Bu mu’cize-i ekberin misli yoktur, olamaz ve hiçbir şey onun yerini tutamaz.”

Bugün insanlığın yaşadığı krizler, dinî metinlerin eksikliğinden değil; hakiki vahiyden uzak durmaktan kaynaklanmaktadır. İncil’in tahrifi, Tevrat’ın tarihselliği ve sekülerleşmenin insanı yalnızlaştırması, kalpleri boş bırakmıştır. Bu boşluk ancak Kur’ân gibi hayy (diri), muhkem (sağlam) ve münzel (indirilmiş) bir kitapla doldurulabilir.

Kur’ân, bir asra, bir coğrafyaya değil; tüm asırlara ve tüm insanlığa hitap eder. Hangi toplum Kur’ân’ı anlarsa, onunla dirilir. Hangi birey onu yaşarsa, onunla hürleşir. Hangi fikir ondan beslenirse, onunla hakikate ulaşır.

Aydın Batı’nın Müslümanlığı mı?

Zaman zaman sorulur: “Batı İslâm’a mı dönecek?” Evet, eğer Batı, aklını tamamen yitirmezse ve manevî kıyametler yaşamazsa, Kur’ân’a dönecektir. Çünkü Batı’nın aradığı, mantıkla uyumlu bir inanç, adaletle uyumlu bir şeriat, merhametle uyumlu bir nizamdır. Tüm bunlar Kur’ân’da mevcuttur. Ancak o zaman İslâm’ın bir kavmin dini değil; insanlığın fıtrî dini olduğu yeniden anlaşılacaktır.

Özet:

Bu makale, insanlığın modern arayışları içinde Kur’ân-ı Kerim’e yönelme potansiyelini ele alır. Bediüzzaman’ın beyanıyla, özellikle Batı dünyasında (İsveç, Norveç, İngiltere, Amerika gibi ülkelerde) manevî uyanışların Kur’ân’a yönelmeye dönüşeceği müjdelenmektedir. Çünkü Kur’ân; insan aklına, kalbine, vicdanına ve toplumsal düzenine hitap eden eşsiz bir ilâhî kelamdır. Bu çağrıya kulak veren toplumlar, hakikati ve huzuru bulacak; onu görmezden gelenler ise çöküşü kaçınılmaz kılacaktır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2025