Kur’an ve Vatan Aleyhindeki Üç Tehlikeli Cereyan: Sessiz Tahribatın Şifreleri
Kur’an ve Vatan Aleyhindeki Üç Tehlikeli Cereyan: Sessiz Tahribatın Şifreleri
“Şimdi Kur’an, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var:
Birincisi: Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan yüzde otuz kırk adama zarar verebilir.
İkincisi: Eskiden beri müstemlekatların, Türklerle alâkalarını kesmek için Türkiye dairesinde dinsizliği neşretmek için ifsad komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on yirmi adamı bozabilir.
Üçüncüsü: Garplılaşmak ve Hristiyanlara benzemek ve bir nevi Purutluk mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmayan bir kısım siyasîler heyetidir. Bu cereyan yüzde belki binde birisini, Kur’an ve İslâmiyet aleyhine çevirebilir. ”
Emirdağ Lâhikası 2
Her devrin kendi içinde imtihanları vardır. Bir çağda düşmanlar açıktan gelirken, bir çağda sinsice içeriye sızar. Bir dönemde ok ve kılıçla saldırılırken, başka bir dönemde zihinlere ve kalplere yöneltilir saldırılar. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’nda bu asrın üç önemli tehlikesini açıkça tespit eder:
> “Kur’an, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var…”
Bu üç cereyanın her biri farklı cepheden ama aynı hedefe yönelmiş silahlardır. Amaçları, milletin ruh kökünü kesmek, İslam’la olan bağını zayıflatmak ve bu toprağı sadece coğrafî değil, manevî olarak da işgale açık hale getirmektir.
- Komünist ve Dinsizlik Cereyanı (Zehirli İnkâr)
> “…yüzde otuz kırk adama zarar verebilir.”
Bu cereyan, doğrudan Allah’ı, dini, ahireti, vahyi inkâr eder. Maddeciliği kutsar, insanı hayvan derecesine indirir. Ahlâkî değerleri “toplumsal kurgu” diyerek silmeye çalışır. Nihayetinde:
Vicdanları kurutur,
Aileyi parçalar,
Toplumu bir sürü haline getirir.
Komünizm sadece ekonomik bir ideoloji değil, aynı zamanda din karşıtı bir dünya görüşüdür. Kur’an’ın vahiy olduğu gerçeğini reddeder; Peygamberliği beşerî bir efsaneye indirir; ahireti masal sayar.
Böyle bir düşünce, insanı kendi hevasının kölesi haline getirir. Ve bu tahribat, yalnızca fertleri değil, milletin tamamını ifsad eder. Zira dinsiz bir toplum, içten çöker.
- Dış Kaynaklı İfsad Komiteleri (Sessiz Yıkım Planı)
> “…Türkiye dairesinde dinsizliği neşretmek için ifsad komitesi…”
Bu ikinci cereyan, daha sinsidir. Zorlamaz, bozar. Açıktan inkâr etmez, ama kalplere şüphe sokar. Kaynağı dışarıdadır; hedefi içeridedir. Bu komitelerin temel taktikleri:
İslâm’ı geçmişe ait bir masal gibi sunmak,
Dini değerleri “geri kalmışlık”la özdeşleştirmek,
Din adamlarını toplumdan soyutlamak,
Gençliğin zihnine “akıl-din çatışması” fikrini yerleştirmek.
Bu cereyan özellikle eğitim, kültür, sanat ve medya üzerinden işler. Ve bazen ne yazık ki yerli iş birlikçileri eliyle yürütülür. Amaç, bu milleti ruh kökünden koparıp, “ortak değer yoksunu” bir kalabalığa dönüştürmektir.
- Garplılaşma ve Dinde Reformculuk (Kılık Değiştirmiş Tahrip)
> “…bir nevi Purutluk mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan…”
Bu cereyan ise en tehlikeli olanıdır. Çünkü dinden söz eder ama dini içten bozar. Reform adı altında Kur’an’a, Sünnet’e ve geleneksel İslâmî anlayışa saldırır. “Çağa uydurmak” bahanesiyle dini çağ dışı bırakır.
Bu akım, Batı’da ortaya çıkan Protestanlık benzeri bir İslâm reformu üretme çabasındadır. Ancak Kur’an’da din tamamlanmış ve korunmuş olduğundan, bu tür müdahaleler ancak tahrife yol açar:
> “Bugün size dininizi tamamladım…” (Maide, 3)
Bu anlayışta olan bazı siyasî gruplar ve entelektüeller, aslında İslâm’ın özünü değil, kabuğunu taşımaktadır. İnancı bir “folklor unsuru” gibi görür; onu hayatın dışına, sadece ritüellere hapseder.
Milletin Kalbini Korumak: Cihad-ı Manevî Şart
Bu üç cereyan karşısında sessiz kalmak, dinî, millî ve insanî bir ihanete sessiz kalmak demektir. Oysa hakikat erbabı olanlar, bu yıkıma karşı durmalı; kalpleri ve akılları Kur’an’ın nuru ile muhafaza etmelidir.
Bediüzzaman’ın da dediği gibi:
> “Bu zamanın cihadı manevîdir.”
Silah değil, kalem. Kavga değil, hikmet. Kin değil, merhamet. Mücadele, fikrî, ahlâkî ve ilmî sahada yapılmalıdır. Çünkü düşman kılık değiştirmiştir, onunla mücadele de akıl ve hikmet ile olmalıdır.
Özet
Bediüzzaman, Kur’an ve İslâmiyet’e zarar veren üç ana cereyanı tesnit eder:
- Komünist ve açık dinsizlik,
- Dış kaynaklı ifsad komiteleri,
- Dinde reform ve Garplılaşma hareketi.
Bu akımlar farklı yollarla aynı hedefe yönelmiştir: Toplumu manevî köklerinden koparmak. Bu yıkıma karşı verilecek mücadele ise ancak cihad-ı manevî, yani kalemle, tebliğle, sabırla ve ihlasla mümkündür. Çünkü bu çağın savaş cephesi akıllardır; silahı ise fikirdir. Müslümanlar, Kur’an ve iman hakikatlerini esas alarak bu sinsi tehlikelere karşı uyanık olmalı, tedbir almalı ve toplumu ihya edecek bir iman dirilişi başlatmalıdır.