Fecr-i Sadık ve Beşeriyetin İstikbali: Güneşin Doğuşu Yakın mı?
Fecr-i Sadık ve Beşeriyetin İstikbali: Güneşin Doğuşu Yakın mı?
“Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkisafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emaresi göründü. 71’de fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak.”
“Ey Cami-i Emevî’de kardeşlerim! Ve yarım asır sonraki âlem-i İslâm camiindeki ihvanlarım! Baştan buraya kadar olan mukaddimeler netice vermiyor mu ki: İstikbalin kıtalarında hakiki ve manevî hâkim ve beşeri, dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyet’tir ve İslâmiyet’e inkılab etmiş ve tahrifattan ve hurafattan sıyrılacak İsevîlerin hakiki dinidir ki Kur’an’a tabi olur, ittifak eder.”
Emirdağ Lâhikası 2
Giriş
Her karanlığın ardından bir fecr, her gecenin ardından bir sabah vardır. Beşeriyetin içinde bulunduğu maddî ve manevî zulmetler, tarihin birçok döneminde ümmetin yüreğini karartmıştır. Ancak bu karanlıklar içinde geleceğe dair Kur’ânî bir müjde hep saklı kalmıştır: İslâmiyet güneşinin yeniden doğuşu.
Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’nda bu geleceği haber veriyor: “Fecr-i sadık başladı veya başlayacak.” Bu, sıradan bir yorum değil; Kur’ân’ın nuru ile zamanın ruhunu okuyabilen bir müellifin manevî müjdesidir.
Güneşin Tutulması ve Perdelerin Kalkışı
Bediüzzaman’a göre İslâmiyet, güneş gibidir; ama bazı batıl ideolojiler, hurafeler, ifsat komiteleri ve münafıkane siyasetler bu güneşin önüne perdeler çekmiştir. Bu perdeler:
Batı’dan ithal edilen fikrî bozulmalar,
Dinin tahrif edilmiş anlayışlarla sunulması,
Mezhepçilik, taassup, cehalet ve istibdat,
İslâm’ı temsil iddiasındaki yozlaşmış yapılar olmuştur.
Ancak müjde şudur: Bu perdeler çekilmeye başlamış; hakikat parlamaya yüz tutmuştur.
1971 ve Fecr-i Sadık’ın Başlangıcı
“1971’de fecr-i sadık başladı veya başlayacak” diyen Bediüzzaman, burada imanî bir uyanışın, tefekkürî bir silkinişin işaretini verir. Fecr-i sadık, sabahın ilk ışığıdır ve artık gecenin bitişine işaret eder.
Gerçekten de 1970’li yıllardan itibaren:
İslâmî hareketler uyanmaya başladı,
Risale-i Nur gibi Kur’ânî tefekkür eserleri gençliğin ruhuna inmeye başladı,
Tefsir, hadis, kelam gibi İslâmî ilimlere yeniden ilgi arttı,
Tahrif edilmiş din anlayışlarına karşı Kur’ân merkezli düşünceler yükseldi.
Gelecek Kime Aittir?
Bediüzzaman, asıl mesajını tarihin yönünü okuma noktasında verir:
> “Beşeri saadete sevk edecek yalnız İslâmiyet’tir.”
Bugünkü dünya; ilerleme adına bunalım, özgürlük adına zulüm, refah adına manevî boşluk içinde kıvranırken, beşerin ruhuna ve kalbine hitap eden yegâne hakikat, İslâmiyet ve onun evrensel mesajıdır. Ne ideolojiler, ne güç odakları, ne de materyalist anlayışlar insanı huzura kavuşturabilir. Gerçek kurtuluş, ancak:
Tahrifattan arındırılmış bir İslâmiyet’te,
Kur’ân’a ittiba eden bir maneviyat anlayışında,
İsevî ruhanilerle ittifak içinde yükselen bir hakikat medeniyetindedir.
Müjde: İsevîler Kur’ân’a Tabi Olacak
Bediüzzaman, bu noktada geleceğin bir başka büyük hakikatini bildiriyor:
> “Tahrifattan sıyrılacak İsevîler, Kur’an’a tabi olacaklar.”
Bu, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın ortak vicdanı ve fıtratıyla buluşacağı bir çağın habercisidir. İsa Aleyhisselâm’ın nurlu ruhaniyeti ile Hz. Muhammed’in (sav) Risaleti, gelecekte birleşecektir. Bu birleşme, güçle değil, hikmetle ve imanla, kalplerin ittihadı şeklinde olacaktır.
Sonuç: İstikbal, İslâm’ındır
Dünya, her ne kadar kaos ve çatışmalar içinde görünse de hakikat güneşi doğmaya başlamıştır. Risale-i Nur’un imanı yeniden ihyâ eden hizmeti, İslâm’ın manevî esaslarını bütün insanlığa takdim etmesi, bu fecrin bir parçasıdır.
Bediüzzaman’ın “Yarım asır sonraki ihvanlarım!” hitabı, bugüne ulaşan bir çağrıdır:
Ey Müslüman gençlik, ey ehli iman! Sizlere büyük bir müjde, ama aynı zamanda büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu devir, yalnızca kurtuluş beklemek değil, imanı, hakikati ve adaleti temsil etme devridir.
Makale Özeti
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin “İslâmiyet güneşi”nin yeniden parlayacağına dair öngörüsü ele alınmakta; “fecr-i sadık” kavramı üzerinden imanî bir uyanışın başladığı anlatılmaktadır. 1970’li yıllardan itibaren İslâmî tefekkürün yükselişe geçtiği belirtilerek, istikbalin yalnız İslâmiyet’e ait olduğu fikri savunulmaktadır. Ayrıca, İsevî ruhanilerle Kur’ân’a dayalı bir ittifakın geleceği de manevî bir müjde olarak sunulmaktadır. Sonuç olarak, bu uyanış çağrısı, bugünkü iman ehline bir sorumluluk yüklemektedir: Hakikati temsil etme vazifesi.