Ölüm: Bir Son Değil, Sonsuzluğa Açılan Kapı

Ölüm: Bir Son Değil, Sonsuzluğa Açılan Kapı

“Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz. Ve madem o kat’î ölüm ehl-i dalalet için idam-ı ebedîdir, yüz bin hamiyetçilik ve dünya-perestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez. Ve madem Kur’an, o idam-ı ebedîyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi ispat eden Risale-i Nur elinize geçmiş.”
Emirdağ Lâhikası 1

Hayat, herkesin gözleri önünde sürüp giden bir imtihandır. İnsan, doğar, büyür, sevinir, üzülür, mücadele eder; sonra bir gün mutlak bir hakikat olan ölümle yüzleşir. Ne zenginlik, ne şöhret, ne de makam bu akıbeti değiştirebilir. Zira Kur’an’ın ifadesiyle:
“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân, 185)

İşte bu kaçınılmaz gerçek karşısında insan iki farklı yoldan birini seçer. Birincisi, inkâr ve dalalet yoludur ki bu, ölümü bir yok oluş, bir karanlık, bir ebedî idam olarak gösterir. İkincisi ise, iman ve hidayet yoludur ki bu da ölümü bir terhis, bir ebedî saadete açılan kapı, bir kavuşma vesilesi olarak görür.

Ölümden Korkmak mı, Ölümü Anlamak mı?

İnsan ölmekten değil, yok olmaktan korkar. Oysa Risale-i Nur’un işaret ettiği gibi ölüm, ehl-i dalalet için gerçekten bir idam-ı ebedî, bir yok oluş gibidir. Çünkü ahiret inancı olmayan bir insan için ölüm; tüm sevdiklerinden, hayattan ve varlıktan kopuştur. Bu kopuş öylesine dehşetlidir ki, insan bütün ömrü boyunca bunu unutmaya, bastırmaya, eğlence ve dünyevî meşguliyetlerle örtbas etmeye çalışır. Ne var ki, ölüm kapısını hiçbir zaman kapatamaz.

Ancak imanla bakan için ölüm, bir idam değil; bir tahliye, bir vazife bitimi, bir terhis tezkeresidir. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’nda bunu veciz bir şekilde ifade eder:
“Madem ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı kapanmıyor… ve Kur’an, o idam-ı ebedîyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini Risale-i Nur’la güneş gibi ispat ediyor…”

İşte bu cümle, insanlık için hakikatin özüdür: Ölümden kaçılmaz ama ölümle yüzleşmenin iki farklı yolu vardır.

Hizmetle Gelen Terhis

Bir asker, vatan hizmetini tamamladığında, komutanından bir terhis tezkeresi alır. Bu onun artık istirahate, ailesine ve gerçek yuvasına dönebileceğinin belgesidir. Aynı şekilde, dünyaya bir imtihan için gönderilen insan da kulluk görevini iman ve salih amel ile tamamladığında, ölüm ona bir terhis tezkeresi olur. Bu tezkereyle sonsuz rahmet diyarı olan cennete geçiş yapar.

Ne mutlu o kişiye ki dünyadayken bu gerçeği anlayarak yaşamış ve ölümü ehl-i dünya gibi inkârın dehşetli karanlığında değil, imanın nuruyla karşılamıştır.

Kur’an ve Risale-i Nur: Ölümün Mahiyetini Aydınlatan İki Işık

Kur’an, ölümün sadece bir geçiş olduğunu, ebedî hayatın mukaddimesi olduğunu beyan eder. Risale-i Nur ise bu hakikati çağımız insanının anlayacağı bir lisanla açıklar. Kur’an’dan aldığı ders ile Risale-i Nur diyor ki:
“Eğer iman varsa, ölüm ömürden daha hayırlıdır. Çünkü ölüm seni sevdiklerine ve Rabbine kavuşturur.”

Eğer iman yoksa, ölüm her şeyin sonudur. İşte o zaman insanı dünya ile avutan, siyasetle oyalayan, şöhretle kandıran hiçbir şey onu ölümün dehşetinden kurtaramaz.

Özet

Ölüm, iman nazarında bir yok oluş değil; ebedî hayata bir geçiştir. Kur’an ve Risale-i Nur, bu hakikati en açık şekilde ortaya koyar. Ehl-i dalalet için ölüm bir idam gibi görünse de, ehl-i iman için bir terhis tezkeresi, bir vuslat ve bir müjde hükmündedir. Hayatın en büyük hakikati olan ölümü, ancak imanla anlamlandırmak mümkündür. Ölümden korkmak yerine, onu tanımak ve ona hazırlanmak hakiki bir aklın ve kalbin gereğidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 7th, 2025