Lozan’ın Gölgesinde Kaybedilen Hakikat: Dinle Hesaplaşmanın Tarihî Seyri

Lozan’ın Gölgesinde Kaybedilen Hakikat: Dinle Hesaplaşmanın Tarihî Seyri

“Konferansın birinci defasında Türk Başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve Devlet Reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat… Sonra Ankara gizli meclis toplantıları… Fakat esas meselelerde daima baş başa… Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir!”

   Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi: …Artık her şey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile her şey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle bu millette, İslâmiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından yani düşman ehl-i salîb kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden vârestedir.”
Emirdağ Lâhikası 2

  1. Giriş: Zafer mi, Ziyan mı?

Lozan Antlaşması, modern Türkiye’nin uluslararası sahnedeki tanınmasını sağlayan bir dönüm noktası olarak görülür. Ancak bu antlaşmanın arka planında, sadece toprak, sınır veya ekonomik meseleler değil; çok daha derin ve yıkıcı bir pazarlık yapılmıştır: Dinle olan bağların koparılması. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’nda bu süreci perde arkasından bakarak değerlendirir ve “esas mesele”nin ne olduğunu açıkça ortaya koyar: İslamiyet’i bu milletin bünyesinden silmek.

  1. Trenin İstikameti: Siyasi Yolculuğun İdeolojik Yönü

Yazıda geçen tren yolculuğu, sembolik olarak da çok şey anlatır. Bir yanda Lozan’da masada karar veremeyecek kadar sınırlı yetkiye sahip bir müzakereci (İsmet İnönü), diğer yanda memleketin kaderine tek başına yön verecek olan “büyüğü” (Mustafa Kemal). Bu yolculuk, sadece iki liderin buluşması değil; milletin manevî varlığının çizildiği bir ideolojik mutabakatın başlangıcıdır. O baş başa seyahatin ürünü şudur:

> “Din öldürülecektir!”

🔹 İbret: Tarihin akışı bazen istiklal kazanırken istikametini kaybeder. Zaferin içine zehir saklanabilir.

  1. Yeni Rejimin Prensibi: Dinle Savaşmak

Emirdağ Lâhikası’ndaki ifadeyle, yeni rejimin temel şiarı artık nettir:

> “Bu millette, İslâmiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmek.”

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki uygulamalara bakıldığında bu sözün tarihi karşılığı olduğu görülür:

Ezânın Türkçeleştirilmesi

Kur’an öğretiminin yasaklanması

Medreselerin kapatılması

Şapka kanunuyla halkın sindirilmesi

Tekke ve zaviyelerin ilgası

Bütün bu adımlar bir rejimin kendini “laik” olarak tanımlamasının çok ötesinde, bilinçli bir “İslamiyet’ten kopuş mühendisliği”dir.

🔹 Hikmet: İnançla savaşan sistemler, önce halktan, sonra tarihten kopar.

  1. Hudut İçinden Yürütülen Savaş: Maskeli Müdahale

Bediüzzaman’ın en çarpıcı tesbitlerinden biri de şudur:

> “Hudut dışı değil, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı…”

Yani artık İslam’a yönelik darbeler dış düşmanlardan değil, içeriden ve “millet adına” yapılacaktır. Bu, dışardan gelen bir işgalin değil, içerden yapılan bir çözülmenin resmidir.

Yasaların halk adına çıkarılması

İnkılapların “ilerleme” kisvesiyle dayatılması

Milli irade adına milletin dininden koparılması

🔹 Düşündürücü Gerçek: Bir milletin felaketi, düşman kılığındaki hasmından değil; dost maskesi takmış olan işbirlikçisinden gelir.

  1. Bediüzzaman’ın Uyarısı: Sükût Etmek Suçtur

Bediüzzaman bu tarihî kırılmayı sadece tesbit etmekle kalmaz, aynı zamanda İslam’a sahip çıkacak genç nesillere seslenir. O, Lozan’la başlayan sürecin geçici bir galibiyet olduğunu, fakat iman hakikatlerinin neşriyle bu planın bozulacağını söyler. Nitekim Risale-i Nur’un doğuşu, tam da bu yok ediliş hamlelerine karşı manevî bir direniş ve ihya hareketidir.

🔹 Ümit: Zulüm kalıcı olamaz. Batıl ne kadar örgütlü olursa olsun, hakikat bir nur gibi karanlığı delmeye devam eder.

SONUÇ VE ÖZET

Lozan Antlaşması, sadece bir siyasi metin değil, dinin kamusal hayattan tasfiyesine dair bilinçli bir planın mihenk taşıdır. İsmet ve Mustafa Kemal arasında geçen “baş başa” seyahat, bu planın çekirdeğini oluşturmuş, sonrasında ise inkılaplar adı altında İslam’a karşı sistematik bir dönüşüm başlatılmıştır. Bu sürecin en tehlikeli tarafı ise, bunun “millet iradesi” adıyla sunulmuş olmasıdır. Bediüzzaman bu durumu görmüş, teşhis etmiş ve Risale-i Nur’la bu projeyi boşa çıkarmanın yollarını göstermiştir.

Makale Özeti:

Lozan, siyasi zafer görüntüsü altında dinî felaketin başlangıcı olmuştur.

İsmet İnönü ve Mustafa Kemal’in baş başa yaptığı seyahat, ideolojik bir mutabakatın sahnesidir.

Yeni rejimin ilkesi: İslam’ı bu milletin ruhundan koparmaktır.

Dine savaş dışardan değil, içerden ve “millet adına” yürütülmüştür.

Bediüzzaman, bu gidişata sessiz kalmamış, Risale-i Nur’la manevî direniş başlatmıştır.

Tarihî ibret: Hak, en sessiz zamanda bile konuşur; batıl ise en gür zamanda bile çöker.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 7th, 2025