Zan ile Hüküm Olmaz: Münafıklık Zanla Değil, Sarih Delille Bilinir

Zan ile Hüküm Olmaz: Münafıklık Zanla Değil, Sarih Delille Bilinir

“”Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz.” mealindeki âyet, o zamandaki ihbar-ı İlahî ile bilinen kat’î münafıklar demektir. Yoksa zan ile şüphe ile münafık deyip namaz kılmamak olmaz. Madem

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

der, ehl-i kıbledir. Sarîh küfür söylemese veyahut tövbe etse namazı kılınabilir. ”
Emirdağ Lâhikası 1

Giriş

Münafıklık, İslamî literatürde en sinsi ve tehlikeli hastalıklardan biri olarak tanımlanır. Zira münafık; zahiren Müslüman, bâtınen ise küfre çalışan bir kimlik taşır. Kur’an-ı Kerîm, münafıkların cehennemin en alt tabakasında olduğunu bildirmiştir (Nisâ, 145). Ancak bu derece ağır bir vasıf, sadece kat’î bilgi ve ilahî vahiy ile tayin edilebilir.

İşte bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağ Lâhikası’ndaki şu ikazı çok önemlidir:

> “Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz.” mealindeki âyet, o zamandaki ihbar-ı İlahî ile bilinen kat’î münafıklar demektir. Yoksa zan ile şüphe ile münafık deyip namaz kılmamak olmaz.”

  1. Münafıklık İddiası: En Tehlikeli Zan

İnsanlar arasında münafık aramak, kalplere nüfuz etme iddiası taşır. Oysa kalpleri bilen yalnızca Allah’tır. Zahirde “La ilahe illallah” diyen, yani tevhidi tasdik eden ve ehl-i kıble olan bir Müslüman hakkında münafıklık hükmü vermek, kişinin kendi zan ve vehmine dayanırsa, bu zalimane bir itham olur.

Bu yüzden Bediüzzaman, “Sarîh küfür söylemedikçe veya tövbe etmedikçe namazı kılınabilir” diyerek, hüsn-i zan ve insaf kapısını açık tutar. Çünkü kişinin zahiri İslam ise, bâtını Allah’a havale edilir. Dînî hükümlerde zan geçerli delil değildir.

  1. Ehl-i Kıbleyi Tekfir Etmemek Esastır

İslam âlimleri arasında ittifak edilen bir prensip vardır:

> “Ehl-i kıble tekfir edilemez.”

Yani “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah” diyen ve kıbleye yönelen, namaz kılan bir kişiye açık küfür delili olmadan kâfir ya da münafık denemez. Çünkü bu tür ithamlar, toplumun iç huzurunu bozar, din kardeşliğini zedeler ve en önemlisi Allah’ın hükmüne müdahale anlamı taşır.

Bu noktada Bediüzzaman’ın ölçüsü çok önemlidir:

> “Sarîh küfür söylemediği müddetçe, tövbe de etmişse, namazı kılınır.”
Bu, İslâm’ın temel adalet ve rahmet ilkesine dayalıdır.

  1. İstikamet: Zanla Değil Delille Hüküm Vermek

Zan ile hareket etmek, Kur’an’ın açıkça yasakladığı bir tutumdur:

> “Zan, hakikatin yerini tutmaz.” (Necm, 28)
Bu sebeple bir müminin en mühim vasfı, hüsn-i zan sahibi, adaletli, ölçülü ve ihkak-ı hak ehli olmasıdır. Hemen hüküm vermek, yargılamak, etiketlemek; şeytanın ve nefsin hoşuna gider ama Allah’ın adaletine aykırıdır.

  1. İslâmî Ahlâkta Merhametli Ölçü

Bir Müslüman’ın cenaze namazı, toplumun onun lehine şahitliğidir. Bu ibadet bile merhamet, dua ve bağışlanma üzerine kuruludur. Onun için ehl-i kıble olduğu sürece, bir insanın geçmişine, hatalarına, günahlarına rağmen rahmet kapısı açıktır. Din, insanı affetmeye çalışır; dışlamaya, afaroz etmeye değil.

Bediüzzaman, bu ölçüyü hatırlatırken aslında bize ilmî bir denge, ahlâkî bir rikkat ve toplum içinde adaletli davranış dersi verir.

Sonuç: Hüküm Allah’ındır, Vazife Kardeşliktir

Münafıklık en tehlikeli sıfatlardan biri olsa da, onun tayini kişisel tahminlere değil, ancak vahye veya açık küfre dayanabilir. O yüzden “La ilahe illallah” diyen bir mümine, zanla hüküm vermek caiz değildir. Din kardeşliği, hata ve günahları örten, iyiliği önceleyen, hükmü Allah’a bırakan bir ahlâkı gerektirir.

Özet

Bu makalede, Emirdağ Lâhikası’nda yer alan “münafıkların cenaze namazı” meselesi üzerinden, İslam’da zanla hüküm vermenin tehlikesi ele alınmıştır. Bediüzzaman, “münafık” ifadesinin, ancak vahiy ile kat’î olarak bilinen kişilere ait olabileceğini; günümüzde zan ve şüphe ile birine münafık denip namazının kılınmamasının caiz olmadığını vurgular. “La ilahe illallah” diyen herkes, ehl-i kıble kabul edilir ve namazı kılınabilir. Bu ölçü, hem ahlâkî adaleti hem de toplumsal barışı sağlar.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025