Vazife Bizden, Netice Allah’tandır: İbadetin Ruhunu Anlamak

Vazife Bizden, Netice Allah’tandır: İbadetin Ruhunu Anlamak

“İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlahîdir; faydası, uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksatlar niyet edilse yalnız onlar için yapılsa o namaz battal olur. Mesela, akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek, Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık, onun vazifesine karışmayız. ”
Emirdağ Lâhikası 1

İbadet, kulun Rabbiyle kurduğu en derin bağdır. Bu bağın hakikati ise, emre uymak ve rızayı kazanmak esasına dayanır. Ancak bazı insanlar ibadeti, bir tür “dünyevî maksatları elde etme aracı” gibi algılayarak amacını saptırabilir. Bediüzzaman Said Nursî bu noktada açık ve net bir ikazda bulunur:

> “İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlahîdir; faydası, uhrevîdir.”

Bu ifade, ibadetin özünü özetleyen, çok katmanlı bir hakikati taşır. Çünkü ibadet, Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır; dünyevî bir sonuç üretmek için değil. Namaz, oruç, dua gibi kulluk görevleri, pazarlık değil teslimiyet içindir.

Eğer bir kul, “Yağmur yağarsa ibadet ederim, yağmazsa gerek yok” düşüncesine saplanırsa, ibadeti bir ticarete, bir şarta bağlamış olur. Hâlbuki ibadet, Allah’ın “kul ol” emrine verilen sadık bir cevaptır. Tıpkı askerlikte nöbet tutan bir erin, “Düşman gelmedi, o zaman boşuna bekledim” demeye hakkı olmaması gibi; bir müminin de “duam kabul olmadı, o halde gerek yokmuş” demeye hakkı yoktur. Çünkü onun görevi, nöbetini tutmak, yani ibadetini ifa etmektir. Netice, Allah’ın takdiridir.

İbadetin Şartlanmaması: Gönüllü Teslimiyet

Namazı güneşin batmaması için kılmak, ya da yağmur duasını sadece yağmur gelsin diye yapmak gibi bir anlayış, ibadeti gayesinden uzaklaştırır. Çünkü bu durumda ibadet, sanki Allah’ı bir sonuca zorlamak gibi yanlış bir anlam kazanır. Oysa iman, neticeyi Allah’a bırakma sanatıdır.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Biz vazifemizi yaptık, onun vazifesine karışmayız.”

Bu, hem ibadet hayatı için hem de genel hayattaki tevekkül anlayışı için ilahi düzene saygıyı ifade eder. Çünkü kul, ne dünyayı ne tabiatı ne de kaderi yönetmekle yükümlüdür. Onun yükümlülüğü; niyetini temiz tutmak, emre itaat etmek ve sabırla sebat etmektir.

Sonuç Beklemeksizin Sevgiliye Yönelmek

Hakiki kulluk, sonucu beklemeksizin yapılan kulluktur. Çünkü bir sevgiliye mektup yazan aşık, “Mutlaka cevap bekliyorum” demez. Yeter ki o mektup ulaşsın. İbadet de böyledir. Kul, Rabbi’ne bir yöneliş sergiler. Onun cevabı, zamanı ve şekli Allah’a aittir. Hatta bazen cevapsız gibi görünen bir dua, uhrevî bir mükâfat olarak, kulun hiç ummadığı bir zamanda karşısına çıkabilir.

Özet:

Bu makalede, ibadetin Allah rızası için yapılması gerektiği, dünyevî neticelere şartlanarak ibadet etmenin kulluk anlayışına zarar verdiği anlatılmıştır. Bediüzzaman Said Nursî’nin “biz vazifemizi yaparız, Allah’ın vazifesine karışmayız” sözü merkez alınarak, ibadetin ruhu, tevazu ve tevekkül çerçevesinde ele alınmıştır. Ana mesaj şudur:
İbadet bir emirle yapılır; bir şartla değil. Neticeyi takdir eden Allah’tır. Kula düşen, samimi niyet ve sebatla vazifeyi yerine getirmektir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025