Serbestiyetin Bedeli: Dindarlık, Aile ve Kaderin Tokadı
Serbestiyetin Bedeli: Dindarlık, Aile ve Kaderin Tokadı
“Üçüncü Sual: Bazı mütedeyyin zatların, dünyadar haremleri yüzünden ziyade sıkıntı çekmeleri nedendir? Bu havalide bu nevi hâdiseler çoktur.
Gelen cevap: O mütedeyyin zatlar, diyanetlerinin muktezası, böyle serbestiyet-i nisvan zamanında öyle serbest kadınların vasıtasıyla dünyaya girişmeleri hatalarından, o kadınların eliyle tokat yemelerine kader müsaade etti. Mütebâkisi, bir mübarek hanımın şuursuz müdahalesiyle geri kaldı. ”
Kastamonu Lâhikası
Zaman değiştikçe imtihan şekilleri de değişir. Bir zamanlar dıştan gelen baskılarla sarsılan aile yapısı, bugün içten gelen tesirlerle, özellikle de “serbestiyet-i nisvan” adı verilen modern kadın özgürlükçülüğüyle imtihan ediliyor. Bu değişen dünya anlayışına, dindar fertler ve aile yapıları bazen hazırlıksız yakalanıyor. Neticede diyanetli erkeklerin, dünyevîleşmiş ve aşırı serbestleşmiş eşleri vasıtasıyla tokat yemesi, kaderin dikkat çekici bir tecellisi hâline geliyor.
Kastamonu Lâhikası’ndaki şu tespit oldukça çarpıcıdır:
> “O mütedeyyin zatlar… böyle serbest kadınların vasıtasıyla dünyaya girişmeleri hatalarından, o kadınların eliyle tokat yemelerine kader müsaade etti.”
Burada açık bir ahlâkî ve sosyal denge ikazı vardır. Mütedeyyin erkek, imanî çizgide kalmaya çalışırken, eşi vasıtasıyla dünyevî heveslere kapılıyor, dünya hayatının cazibesine fazlaca karışıyor. Bu yanlış yönelişin bedeli, aile huzurunun bozulması, sıkıntılar ve iç çatışmalarla ödeniyor. Yani kader, bu gafletli ve tutarsız tercihlere karşılık olarak “ev içinden bir tokat” indiriyor.
Kadın, yaratılış itibariyle şefkatin, letafetin ve ailenin merkezidir. Fakat bu merkez, Kur’anî ölçülerden saptığında, kendi içindeki nizamı kaybeder. Serbestiyetin -yani ölçüsüz özgürlük anlayışının- hâkim olduğu bir zamanda, kadınlar dinî hassasiyetlerini koruyamazsa, eşlerinin manevî istikametini de olumsuz etkileyebilir. Bu durum, sadece bireysel değil, toplumsal bir çöküşü doğurur.
Bugün birçok mütedeyyin ailede görülen çatışmalar, anlaşmazlıklar ve dağılmalar; kadının tesettür, edep ve mahremiyet gibi dinin temel esaslarından uzaklaşması ile doğrudan ilişkilidir. Bu uzaklaşma çoğu zaman “çağa ayak uydurma”, “modernleşme”, “özgürleşme” gibi parıltılı kavramlarla süslenmiştir. Ancak neticede ortaya çıkan şey, kadını da erkeği de dünyaya meftun eden, ebedî saadeti unutturan bir serkeşliktir.
İşte kaderin bu tokadı, bir uyarı, bir arındırma ve bir ikazdır. Zira imanlı bir hayat, dünya hırslarıyla uyumsuzdur. Bu nedenle iman çizgisinden sapmalar, bir süre sonra hayatın başka alanlarında bedelini ödetir. Kadının dünya ile olan bağları kuvvetlendikçe, erkeği de o bağlara mahkûm etmek ister. Bu ise aileyi manevî değerlerden uzaklaştırır ve kalbî huzuru bozar.
Bu açıdan şu husus unutulmamalıdır:
Bir hanım ne kadar mübarek olursa olsun, şuursuz bir şekilde manevî dengenin dışına çıktığında, iyiliğe vesile olacağı yerde zarara da vesile olabilir. Hidayet, niyet kadar basiret ve ilim de ister.
Sonuç:
Dindar erkeklerin, dünyevîleşmiş ve serbestleşmiş eşleri vasıtasıyla gördüğü ailevi sıkıntılar, kaderin ince bir ikazıdır. Kader, bu yanlış tercihlere, içten gelen bir musibetle cevap verir. Bu zamanın serbestiyet anlayışı, aileyi sarsan bir fitnedir. Aile saadeti, ancak kadının ve erkeğin Kur’anî ölçülerde kalmasıyla mümkündür. İmanî bir hayatın dünyevî zaaflarla birlikte yürütülemeyeceğini unutmamak gerekir.
Özet:
Bu zamanda dindar erkeklerin, dünyaperest ve serbest eşleri vasıtasıyla sıkıntıya düşmeleri, kaderin bir ikazıdır. Şefkat, tesettür ve ahlâk ölçüleri terk edildiğinde, aile içinden gelen buhrana kader müsaade eder. Bu, imanla dünya arasındaki dengenin bozulmasının bedelidir. Gerçek huzur, ancak kadın ve erkeğin Kur’anî ölçülere göre yaşamasıyla mümkündür.