Sakal, Sünnet ve Sıra Dışı Fedakârlık: Bir Tercihin Derin Hikmeti

Sakal, Sünnet ve Sıra Dışı Fedakârlık: Bir Tercihin Derin Hikmeti

“Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım bir hikmet, bir inayet-i İlahiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi Risale-i Nur’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.

   Bazı âlimler “Sakalı tıraş etmek caiz değildir.” demişler. Muradları sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebireden çekinmek için bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur’un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferid hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşâallah o sünnetin terkine bir keffarettir. ”
Emirdağ Lâhikası 1

Giriş

İslâm’ın zahirî sünnetlerinden biri olan sakal bırakmak, hem Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir uygulaması hem de birçok âlimin üzerinde ittifak ettiği bir sünnet-i seniyyedir. Ancak sünneti yaşamak bazen sadece şekilsel bir mesele değil, içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre hikmetli bir tercih, bazen de bedel ödenmesi gereken bir tavır hâline gelebilir.

Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağ Lâhikası’ndaki açıklaması, sakal gibi görünürde normal ama içyüzünde çok derin olan bir meseleye ışık tutar: Bir sünnetin terkine karşılık çok daha büyük İslamî hizmetlerin korunması.

  1. Sakal: Şekil Değil Şuur Meselesi

Sakal, sünnettir; yani yapılması sevaptır, terk edilmesi günah değildir (haram denemez). Fakat burada önemli olan, sünneti sadece zahiren yaşamak değil, onun ruhu ve manasıyla hareket etmektir. Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi:

> “Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil.”

Yani sakal, sadece bir meslek grubu ya da tarikat mensubuna ait bir şekil değil; her Müslümanın hayatında yaşayabileceği bir nebevî izdir. Ancak bu iz, bazen şartların zorlamasıyla taktiksel bir esnekliğe de açık olmalıdır. Çünkü şekle değil, maksada ve hikmete bakılır.

  1. Zamanın Dehşeti ve Hikmetli Bir Terk

Bediüzzaman, kendisi sakalsız olduğu hâlde bu durumu bir tercih değil, bir korunma hikmeti olarak görür. Çünkü yaşadığı dönem, dinî kıyafetlerin ve sembollerin adeta suç sayıldığı, sakal gibi bir sünnetin bile baskı ve takibata sebep olduğu bir istiklal mahkemeleri dönemidir. Bu şartlar altında sakal bırakmak demek, tıraş edilmeye zorlanmak; bu ise onurun kırılması ve büyük bir psikolojik çöküş demektir.

> “Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi Risale-i Nur’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.”

Buradaki ifade, bir fedakârlığın, bir “terk-i zarurî”nin içyüzünü açıklar. Bazen sünneti terk etmek, sünnetin ruhunu ve İslamî hizmeti muhafaza etmek için gerekebilir. Çünkü asıl maksat, dinin zarar görmemesi, davanın ayakta kalmasıdır.

  1. Âlimlerin Görüşü ve Sahih Anlayış

Bediüzzaman burada çok dengeli bir ilmî yaklaşım da sergiler:

> “Bazı âlimler ‘Sakalı tıraş etmek caiz değildir’ demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmektir. Yoksa hiç bırakmayan bir sünneti terk etmiş olur.”

Bu cümleyle tekfircilik ve aşırılıktan uzak, mutedil bir fıkıh yorumunu savunur. Kimseyi sakal üzerinden yargılamaz, ancak hükmü açıklar. Sakalı hiç bırakmayan bir kişi sadece bir sünneti terk etmiş olur ama günahkâr ya da kınanacak olmaz.

  1. Terk-i Sünnet, Feda Edilen Bir Şekil Değil, Korunan Bir Mana

Sakal bırakmak sünnettir ama sakalı bırakmamak bazı zamanlarda hizmetin selameti için bir zarurettir. Bu noktada Bediüzzaman’ın “Yirmi sene haps-i münferid hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik. İnşâallah o sünnetin terkine keffarettir” demesi, bize şu dersi verir:

> Eğer bir sünneti şeklen terk ediyorsak, ruhunu başka bir yolla yaşamalıyız.

O da fedakârlık, sabır, tahammül, davaya sadakat ve Allah yolunda sebat ile mümkündür. Bir sünnetin şekli değil, asıl manası ve Resûlullah’ın izine bağlılık ruhu yaşatılmalıdır.

Sonuç: Şekil Değil Şuurla Yaşamak

Bediüzzaman’ın hayatı, her yönüyle sünnete olan sadakatle örülüdür. Sakal meselesindeki tercihi bile bir nevi manevî strateji olarak değerlendirilmeli. Onun bu tercihi, dinin özünü muhafaza etme adına şekli feda etme cesaretidir. Bu bize şunu öğretir:

> İslâm, şekilcilikten önce sadakat ister; gösterişten önce hikmetli hizmet ister.

Özet

Bu makalede Emirdağ Lâhikası’ndaki sakal meselesi üzerine Bediüzzaman Said Nursî’nin yaklaşımı ele alınmıştır. Sakal sünnettir, ama belli zamanlarda onu terk etmek daha büyük bir hizmetin selameti için gerekebilir. Bediüzzaman, kendi zamanının baskıları sebebiyle sakal bırakmamasını bir “inayet-i İlahiye” olarak görür. Bu durum, şekilci bir dindarlıktan ziyade, hikmete ve hizmete odaklı bir iman tavrının örneğidir. Sonuç olarak, dinin özünü korumak, bazen şekilden fedakârlık yapmayı gerektirebilir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025