Musibetlerde İki Yüz: Beşerin Zulmü, Kaderin Adaleti
Musibetlerde İki Yüz: Beşerin Zulmü, Kaderin Adaleti
“Her şeyde, her musibette hususan beşer eliyle gelen zulümlü musibetlerde, Risale-i Kader’de beyan edildiği gibi iki sebep var:
Biri: Zâhiren esbaba bakan beşerdir.
Diğeri: Kader-i İlahîdir. Beşer zâhirî esbaba bakar, bazen yanlış eder, zulmeder. Fakat kader başka noktalara bakar, adalet eder. ”
Kastamonu Lâhikası
Hayatın zorluklarla dolu sahnesinde her insan, zaman zaman musibetlerin tokadını yer. Kimi zaman tabiatın şiddetli halleriyle, kimi zaman da insan eliyle işlenmiş zulümlerle yüzleşir. Ancak bu zahirî tabloda görünenden daha derin, daha ince bir hakikat vardır: Her musibetin arkasında iki fail, iki pencere, iki sebep bulunur.
Kastamonu Lâhikası’nda ifade edildiği üzere, her musibette iki sebep mülahaza edilir:
Biri zahirî sebep olarak beşerin eli, diğeri ise İlâhî kaderin hikmetli takdiridir. İşte bu iki yönlü bakış, hadiseleri doğru anlamak için bir anahtardır. Beşer çoğu zaman zulmeder, adaletin değil nefsin, menfaatin veya gafletin peşinden gider. Lakin kader, başka noktalara bakar; derinlerde gizli olan hikmetleri gözeterek adalet eder.
Bu perspektif, sadece teorik bir düşünce değil; aynı zamanda bir iman, teslimiyet ve iç huzur meselesidir. Zulüm altında inleyen bir mazlum, eğer sadece zalimin zulmüne odaklanırsa, kalbi kinle dolar, zihni isyanla bulanır. Fakat bu zulmün arkasında kaderin ince dokunuşlarını, İlâhî adaletin farklı tecellilerini fark ederse, o zaman kalbi sabırla, aklı hikmetle parlar.
Nitekim Risale-i Nur’un “Risale-i Kader” bahsinde açıklandığı gibi, kaderin adaleti, sadece hadisenin görünen kısmına değil, geçmişe, niyetlere, hikmetlere ve ahirete bakan yönleriyle değerlendirilir. Meselâ, bir mü’minin başına gelen haksız bir musibet, onun geçmişteki gizli bir hatasına kefaret olabilir. Yahut Allah katında derecesini yükseltecek bir imtihan, bir terakki vesilesidir.
Ayrıca kaderin adaleti, zalimi mazur göstermez. Zalim niyetiyle zulmeder, sorumludur. Ama mazlumun kaderine bakan yönüyle bu hadise, onun için bir terbiye, bir arınma, bir yücelme vesilesi olabilir. İslâm’ın en zor zamanlarında çekilen zulümler dahi, bugün ümmete bir izzet, sabır ve şuur mirası bırakmıştır.
Buradan anlıyoruz ki, kaderin bakışı ile insanın bakışı çok farklıdır. İnsan dışa bakar, kader içe bakar. İnsan zahire göre hükmeder, kader batına göre. İnsan adaleti çoğu zaman isabet ettiremez, kader ise her daim hakkı yerli yerine koyar.
Bu bakış açısı, mü’minin kalbine derin bir sükûnet ve tevekkül aşılar. Hadiselerin görünen yüzünde boğulmak yerine, arka plandaki İlâhî elin dokunuşunu hisseder. O zaman zulüm dahi, kaderin terazisinde dengeye gelir; sabır, öfkeye galip gelir.
Sonuç:
Musibetlerin çehresi her zaman acı verir. Ama kaderin nazarıyla bakıldığında, bu acının ardında gizli bir hikmet, gizli bir rahmet, gizli bir terbiye vardır. Beşer zulmedebilir, ama kader daima adalet eder. İşte iman, bu sırrı kavradığı anda derin bir huzura erer. Çünkü bilir ki her şey Allah’ın ilminde, hikmetinde ve adaletindedir.
Özet:
Her musibetin arkasında iki sebep vardır: Beşerin zulmü ve kaderin adaleti. Beşer bazen yanlış yapar, ama kader daima hak eder. Bu bakış açısı, mü’minin sabrını güçlendirir, hadiselerin arkasındaki hikmeti görmesini sağlar ve onu isyan yerine teslimiyete yönlendirir. Gerçek huzur, kaderin adaletine olan imandan doğar.